6 Ocak 2011 Perşembe

BOLU'NUN YÖRESEL HALK KÜLTÜRÜ

Hızla gelişen kentleşme nedeniyle zamanla değişen ve unutulmaya yüz tutan bir kısmı değişerek de olsa uygulanmaya devam eden yöresel gelenek, görenek ve inanışlar aşağıda açıklanmıştır.

a) Doğum Gelenekleri
Doğum gelenekleri denildiğinde ilk olarak hamile kadının yerine getirmesi gereken sorumlulukları göz önünde tutulmalıdır. Yöremizde bu inanışlar şöyle belirlenmiştir;
Hamile kadın, sahibinin haberi olmadan başkasının malına el süremez, aksi halde doğacak çocuk haramzade olacaktır. Ela gözlü evlat isteyen anne aya bakar. Hamile kadın manda kaymağı yemez, yerse çocuk vakitsiz doğar. Çocuğun adı doğduğu gün verilir. Loğusa yatağı yedi gün bekletilir. Çocuk kırk günlük olunca annesi ve akrabaları ile hamama götürülür. Bebek kırklanırken annesine gösterilmez. Eğer görürse anneyi korku basar ve hastalanır. Bebek kırklanırken suyun içine güzel olması için altın atılır, güzel kokması için de gülün yaprakları atılır. Kırk uçurmaya yakınlarına gidildiğinde bebek hediyesi yumurta verilir. Çocuğun çabuk yürümesi için bir Cuma günü iki ayağı ip ile bağlanır ve camiye götürülür. Camiden ilk çıkan erkeğe bu ip kestirilir. Buna “köstek kesme” denilir. Kız ve erkek çocuğun kundak giysileri doğumdan önce hazırlandığı için farklılık gözetilmez. Ancak kız çocukları için pembe, erkek çocukları için mavi renkli giysiler tercih edilmektedir. Doğum yapan anneye bebek görmeye gidilmektedir. Akrabalar, komşular bebek görmeye hediyeleri ile birlikte giderler, yakınları altın takarlar ve orada misafirlere loğusa şerbeti ikram edilir. Loğusa şerbeti “Nöbet Şekeri” adı verilen kırmızı renkli şekerin suda eritilmesi ile yapılmaktadır. Halk arasında “Kırk Basması, Al Basması” denilen inanış gereği loğusa kırk gün odasında yalnız bırakılmaz. Çocuğun ilk çıkan dişini gören hediye alır. Nazara karşı bebek görmeye gidenin giysisinden bir parça iplik koparılır kundağa koyulur.

b) Sünnet Gelenekleri
Sünnet gelenekleri dinsel törenlerle yerine getirilmektedir. Mevlit okutulur gül suyu, lokum ikram edilir. Gelen misafirler altın veya başka bir hediye getirir. Sünnet sahibi gelenlere yemek ikram eder. Ayrıca mesire yerine geziye gidilmektedir. Ekonomik durumu iyi olanlar davul zurna ve köçek eşliğinde eğlence düzenler.

c) Askerlik Uygulamaları
Askere gidecek genç akraba ve tanıdıklarını ziyaret ederek vedalaşır. Yakınları asker hediyesi olarak para veya hediye verirler. Arkadaşları bir gece önce toplanarak eğlence düzenlerler. Ertesi gün davul zurna eşliğinde gönderirler.

d) Evlenme Gelenekleri
Evlenme geleneklerinde eskilerin büyük ölçüde terk edildiği görülmektedir. Görücü usulü ve anlaşarak evlenme yaygındır. İç güveysi denilen damat gelmesi de evlenme şekli olarak görülmektedir. Erkek evladı olmayan aileler damat alırlar. Düğünler cuma günü bir grup kadının kız görmeye gitmesiyle başlar. Düğüne başlarken “ekmek atımı” denilen gözleme dağıtma geleneği günümüzde uygulanmamaktadır. Söz kesiminde kız evinde şerbet içilir. Nişandan önce “urba” görülür yani gelinin ve damadın eşyaları takıları ve hediyelikler alınır. Düğünden bir hafta önce okuyucu gezerek herkesi düğüne davet eder, ancak artık okuyucu yerini davetiyeye bırakmıştır. Perşembe günü çeyiz asma ile düğün başlar. Çeyiz kız evinden çıkmadan önce gelinin kardeşi veya yakını sandığa oturarak bahşiş alır. Düğün süresince gelinin yanında yengeleri, damadın yanında sağdıcı bulunmaktadır. Cuma veya cumartesi akşamı kız evinde kına gecesi yapılmaktadır. Gelin kına yakılacağı zaman elini hediye almadan açmaz. Kına gecesi “yas tutma” yani gelin ağlatma geleneği vardır. Bu gecede ağır entariler bindal üç etek giyilmektedir. Takip eden gün gelin alma günüdür. Gelin alma günü de bahşiş alınmadan gelin evden çıkarılmaz. Gelin eve geldiğinde kapıdan içeriye girerken iyi geçinmeleri dileğiyle kapının eşiğine yağ bal sürdürülmektedir. Bir kolunun altına ekmek diğer kolunun altına Kuran-ı Kerim verilmektedir, ayrıca evine bağlanması amacıyla kapının eşiğine çivi çaktırılmaktadır. Resmi nikah ve imam nikahı mutlaka yapılmaktadır. Eskiden nişanda kızın bir top kumaş üzerinde yürütülmesi, gelin hamamı ve saç örülmesi gibi uygulamalar günümüzde yapılmamaktadır. Düğünden sonra büyüklere el öpmeye davetlere gidilmektedir.

e) Bayram Gelenekleri
            Dini bayramımız olan Kurban Bayramı dini vecibelere göre kutlanmaktadır. Ramazan Bayramına üç ay kala her evde hareket başlar. Dileyen üç ay orucuna başlar veya üç gün oruç tutar. Şaban ayının on beşinden sonra temizlik başlar. Camlar silinir, çamaşırlar yıkanır. Ramazana hazırlık olarak komşu bayanlar toplanıp yufka açarlar. Oruçlu olunduğu için fazla ev işi yapılmaz. Kuran okunur, mukabeleye gidilir. Ramazanda her evde özellikle Bolu’nun ünlü “kökez” içme suyundan içilmesine gayret edilmektedir, yaşlılara su taşınır. Öncelikle fakir ve dul olanlar iftar yemeğine alınır, muhtaçlara yardım edilir. Ramazanın simgesi haline gelmiş iftar topu, sahurda çalınan davul olduğu gibi bir de ramazan pidesi vardır. İftardan önce kahvaltılık çıkartılır, çorba, pilav, dolma, et yemeği, komposto, salata, tatlı yapılır. Çok eskilerde Ramazan ayında Karagöz oynatıldığı, dışarıdan gelen cambaz ve kuklaların çok rağbet gördüğü anlatılmaktadır. Kandillerde hamurdan lokma dağıtılır. Sahurda keşli cevizli makarna yenilmektedir. Bayramlarda büyükler ziyaret edilir.

f) Nevruz Gelenekleri
21 Mart günü baharın gelişini kutlamak amacıyla halk gruplar halinde mesire yerlerine giderler. Bugün aynı zamanda türbeler ziyaret edilir, dilekler tutulur. Kırlarda çeşitli eğlenceler düzenlenir. Maniler söylenir, niyet çekilir, baharın ilk çiçekleri toplanır. Sabah erken kalkılır, nevruzun ilk suyu ile yıkanmak geleneği vardır ve bugün özenle giyinilir. Soğan kabuğu ile boyanmış yumurta pişirilip yenilerek bolluk ve bereket dileklerinde bulunulur. Yüksek bir tepeye ateş yakılarak baharın geldiği müjdelenir. Mudurnu ilçesinde nevruz “Hep cennet”, Göynük ilçesinde “Mart Dokuzu” gibi isimlerle anılmaktadır.

g) Hıdrellez Gelenekleri
6 Mayıs Hıdrellez, Hızır ve İlyas Peygamberin yeryüzünde buluştuğu gündür. Bugün pikniğe gidilip salıncağa binilmektedir, böylece günahların atılacağına inanılmaktadır. Gece süt mayalanmadan bırakıldığında Hızır’ın geleceği ve süte dokunarak mayalanacağı düşünülmektedir. Eğer mayasız süt yoğurt olursa bir sene boyunca o yoğurttan birer parmak alınarak diğer yiyeceklere de sürülür. Kekik bitkisinin hıdrellezden sonraki günlerde toplanırsa şifalı olacağına inanılır. Genelde kutlamalar için suyun ve yeşilliğin bol olduğu bir yer tercih edilir. Bir gün önceki akşam herhangi bir gül ağacının dibine küp gömülmekte ve sabah manilerle açılmaktadır. O gün hiçbir tarla, bahçe işi yapılmaz. Ev isteyenler evlerinin bahçesine ev, bebek isteyenler bezden bebekler yaparlar. Ateş yakılıp üstünden atlanır.

h) İnanışlar
Cuma günü ev işi yapılmaz. Salı günü yeni bir elişine başlanılmaz. Ayın başında ekin ekilmez. Kadın hasta olduğunda sandığını açmaz, turşuya el değmez, turşu bozulur. Kırkı çıkmamış bebeği görmeye gitmez, bebek sarılık olur. İki bayram arası düğün olmaz. Güneş tutulurken namaz kılınır, ay tutulurken silah atılır. Kara kedi uğursuzluk sayılır. Köpek uluması hayra yorulmaz. Baykuşun bir evin bacasına konması ve ötmesi o evden ölü çıkacağına işarettir. Kazak başlarken lastik örgü yarım bırakılırsa iş üremez. Üzerine kuş pislemesi talihin açılacağına işarettir. Gece dışarıya çöp atılmaz, cin çarpar. Gece sakız çiğnenmez, ölü eti çiğnenir. Kapı eşiğine oturan iftiraya uğrar. Kız istemeye giderken hayırlı olması için perşembe akşamı tercih edilir. Önce sağ ayakkabı giyilir.

i) Ahilik Kültürü
Yüzyıllarca Türk Esnaf Birliğini ve ekonomisini düzenleyen Ahilik Kuruluşu Mudurnu ilçemizde yaşatılmıştır. Ahi sözcüğü Arapçada kardeşim anlamına gelmektedir. Bir başka olasılıkla “akı”, birbirini kardeş sayan ahilerde bu biçimi almıştır ve Türkçede eli açık, cömert, konuksever ile eş anlamlıdır. Ahilerin kurdukları teşkilat bugünkü esnaf odaları, ticaret odaları, sendikalar gibi kuruluşların görevini üstlenmiştir. Ahlak ile sanatın ahenkli bir bileşimi olan Ahilik, toplumun ayakta kalabilmesi için gerekli olan sosyal adalet ve ahlakın yerleşmesinde büyük katkısı olan bir yaşam biçimidir. Mudurnu’ da ahiliğin çok eski bir geçmişi vardır.14.yy.da Anadolu’yu dolaşan ünlü seyyah İbn-i Batuta Mudurnu’daki ahi tekkelerinden ve onların misafirperverliklerinden övgüyle bahseder. Ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi kitabında; Mudurnu’da çok canlı bir ticari hayatın var olduğunu, özellikle iğne imalatının en gelişmiş şekliyle yapılarak, buradan her yere gönderildiğini yazar. Mudurnu’ da her hafta Cuma günü Orta Çarşıda namazdan önce esnaf duası yapılmaktadır. Her yıl Ekim ayının ilk haftasında “Ahilik Kültürü Haftası” düzenlenmekte, çeşitli etkinliklerle beraber şed kuşatma töreni yapılmaktadır.

j) Seyirlik Oyunlar
 Çok eskilerde özellikle ramazan ayında iftardan sonra hayal perdeleri kurulup, Karagöz, Kukla gösterilerinin yapıldığı söylenmektedir. Ancak İlimizde bu işi yapan ustalara rastlanılmamıştır. Gösteri için başka illerden gelmişlerdir. Kına gecelerinde ve düğünlerde köy seyirlik oyunları sergilenmektedir. Bu oyunlar arap oyunu, şimşelek gelin, ördek, deve oyunu, yüzük saklama, kız kaçırma, damat kaçırmadır.

k) Halk Oyunları
Yöre oyunlarını kadın ve erkekler ayrı mekanlarda oynamaktadırlar. Halk oyunlarımız en az iki kişi tarafından oynanıp, kadınlarda bu sayı altıdan fazla olmaz. Oyunlar karşılıklı ve yön değiştirerek daire ve çizgi formunda oynanır. Oyunlar bireysel olup son ve komut veren gibi özel kişiler yoktur. Çiftetelli gibi düz oyunlarda en ince özellik, kadın veya erkeklerin göbek atma ve omuz sallamasıdır. Kadın ve erkek oyunlarında sekme, sürtme, atlama (hoplama) ve yürüme ayakta yapılan temel hareketlerdir. Oyunların tümünde kollar dirsekten kırılarak yanlarda sabit veya önde belle omuz arasında aşağı ve yukarı hareket ettirilir. Yörede türkü adları aynı zamanda oyun adları olmuştur. Kadın oyunlarının hemen hepsi türkü eşliğinde oynanır. Türküyü genelde tef çalan kadın söyler. Günümüzde tefin yerini teyp kasetleri almıştır. Düğünlerde yaşlılar ve gençler aynı anda oyuna kalkamazlar. Özellikle Kıbrısçık İlçesi halk oyunları ve giysileri açısından zenginlik göstermektedir. Bu oyunlar:

  • Pıt pıt (Men men)
  • Atlama (Gazel)
  • Düz oyun (Çiftetelli)
  • Ah Karadeniz
  • Değirmen
  • Ziller
  • Yemenimin uçları
  • Ada yolu
  • Halimem
  • Estireyim mi
  • Ördek

Ördek Oyunu

Ördek Oyunu

İlimizde köçek adı verilen oyuncular günümüzde de bu geleneği devam ettirmektedirler. Köçekler kadın elbisesi giyerek zilleriyle birlikte eğlencelerde oynarlar. Ördek oyunu ilimizin en çok dikkat çeken oyunlarındandır. Ördeğin uyuduğunu gösteren bölümde oyuncular bahşiş almadan oyuna devam etmezler. Ördek oyunu özellikle erkekler tarafından düğünlerde seyirlik oyun şeklinde oynanmaktadır.
Yöremizde oynanan bazı oyunların öyküsü vardır. Bunlardan Karaköy Sekmesi oyununun öyküsü şöyledir:
            Karaköy’ den bir çoban köyün hayvanlarını her sene Haymana Yaylasına beslemeye götürmektedir. Süresi bitince tekrar köye geri döner ve bir kızı sever. Kızı ailesinden istetir, fakat başlık parası fazla gelir. Bunun üzerine köyün ağası çobanı yanına çağırarak başlık parasını vereceğini söyler, ancak çoban ağanın koyunlarını bir yıl içinde Haymana’ya götürüp iyice besledikten sonra geri getirecektir. Çoban bu şartı kabul eder ve gider. Süre bitmiş ancak çoban dönememiştir. Bunun üzerine çobanın nişanlısı bu türküyü yakar.

l) Halk Müziği
Müzikte dilli kaval kullanılmaktadır. Dilli kavallarda iyi bir ton ve temiz bir ses çıkarabilmek için oldukça uzun bir çalışma gerekmektedir. Dilli kaval Anadolu’nun bir çok yöresinde çalınmakla beraber ilimizde vazgeçilmez bir halk çalgısıdır. Bu kavalda genellikle ritmik, hareketli parçalar çalınır. Erik, dut, kayısı, şimşir ve kızılcık gibi sert ağaçlardan yapılır. Ancak erik ağacı daha çok tercih edilir. Davul, zurna, tef, kemençe,kaval halk müziği çalgılarıdır. Geçmiş yıllarda özellikle Kıbrısçık ilçesinde dilli kaval yapan ustalar bulunurmuş ancak günümüzde kalmamıştır.

m) Halk Ozanları

KÖROĞLU :

Bolu denildiğinde ilk akla gelenlerden biri Köroğlu’dur. 16.yy. sonu ile 17.yy. başlarında yaşayan Köroğlu’ nun asıl adı Ruşen Ali’dir. Haksızlığa başkaldıran hikayesi şöyledir:

Bolu Beyi at meraklısıdır. Seyisi olan Yusuf’u, güzel ve cins bir at bulmaya gönderir.Yusuf sonradan mükemmel bir at olacağına inandığı gösterişsiz bir tay bulup getirir.Bolu Beyi tayı beğenmez ve Yusuf’un gözlerine mil çektirerek yanından kovar.Yusuf köye döner ve olanları oğluna anlatır.Oğlu Ruşen Ali, babasının intikamını almak için dağa çıkar.Ruşen Ali Köroğlu diye anılacak, babasının intikamını almak, zalimliklerinin hesabını sormak için korkulu rüya haline gelecektir.Köroğlu’nun mücadelesi “delikli demir” icat olup mertlik bozuluncaya kadar sürer. Sonuçta, her halk kahramanında olduğu gibi Köroğlu da fani dünyadan göçer, gönüllere girerek, dilden dile anlatılan  bir efsane haline, destan haline gelir.


Köroğlu Anıtı

Hey hey efeler hey hey
Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden kargı sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Hey hey efeler hey hey
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
Köoğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır
Ben bir Köroğluyum dağda gezerim
Esen rüzgarlarda hile sezerim
Demir külünk ile başın ezerim
Dağlar seda verip seslenmelidir

AŞIK DERTLİ :

Ünlü halk ozanlarımızdan Aşık Dertli ( 1772-1845 ), Yeniçağa ilçesine bağlı Şahnalar Köyünde doğmuştur. Asıl adı İbrahim Lütfi’dir. Edebiyat tarihimize halk şairlerinin en büyüklerinden olarak geçen Dertli’nin bazı dörtlükleri bestelenmiştir. Sazı elinde Anadolu’yu bir uçtan diğerine gezmiştir. Yeniçağa İlçesi yakınında anıt mezarı bulunmaktadır.

Dertli’nin en çok bilinen bir dörtlüğü :                              
             Telli sazdır bunun adı,
             Ne ayet dinler ne kadı,
             Bunu çalan anlar kendi,
             Şeytan bunun neresinde?

GEREDELİ AŞIK FİGANİ :

1814 yılında Gerede’de dünyaya gelen Figani’nin asıl adı Seyyit Ahmet’tir. Figani mahlası saz ve söz ustası olan Aşık Dertli tarafından verilmiştir. 51 yıl Anadolu, Arabistan ve Irak’ta diyar diyar dolaşmıştır. Pek çok çırak yetiştirmiştir.

n) Türküler

Beyaz giyme söz olur
Siyah giyme toz olur
Gel beraber gezelim
Muradımız tez olur
Salına da salına da gel
Hadi yavrum dön dolaş
Yine bana gel
Beyaz giyme tanırlar
Seni yolcu sanırlar
Zaten bende talih yok
Seni benden alırlar.

Estireyim mi Estireyim mi
Yavrum sana fistan kestireyim mi
Üç o yandan beş bu yandan
Yavrum bir de Abant yaylasından
Köprünün altında diken
Yavrum yaktın beni gül iken
Mevlam seni de yaksın
Üç günlük gelin iken

Halimem
Kiraz aldım dikmeden
Halimem dallarını bükmeden
Bir armağan ver bana
Halimem ben gurbete gitmeden
Tombalacık halimem yar başına gel
Ben gidiyorum Bolu’ya düş peşime gel
Alcaklara karlar yağmış üşümedin mi
Halimem sen bu işin sonunun düşünmedin mi

Ördek Oyunu
Amman ördek yeşil yeşil ördek                                
Hani senin eşin eşin ördek.
Hani senin eşin eşin ördek.
Amman amman ördek yeşil yeşil ördek.
Kanadını düşür düşür ördek.
Ördek suya dal da gel
Yardan haber al da gel
Eğer yarim gelmezse
Tut kolundan al da gel.
Akşam oldu yatar mısın ördek.
Gece oldu uyur musun ördek.
Gece oldu uyur musun ördek.
Amman ördek yeşil yeşil ördek.
Sabah oldu uyan uyan ördek.
Sabah oldu uyan uyan ördek.
Bize selam çakar mısın ördek.

Melek Hanım
Melek de Hanım has bahçede geziyor
Kınalı da eller inci de mercan diziyor
Hanım da ninesi bu işleri seziyor
Melek Hanım aman seziyor
Ağlama meleğim kız senin yazın böyledir
Aman Melek Hanım böyledir
Aşk adamı bülbül gibi söyletir
Aman aman Melek Hanım söyletir
Melek de hanım taş üstüne yaslanır
Yağmur yağar top zülüfler ıslanır
Bir gün olu deli gönül uslanır
Melek Hanım aman uslanır 

Ada Yolu
Ada yolları düz gider
Yavrum bir edalı kız gider
O kız yolunu şaşırmış
Yavrum inşallah bize gider.
Ada yolları kestane
Yavrum dökülür dane dane
Benim bir sevdiğim var.
Yavrum şu Bolu’da bir tane.
Ada yolu yamandır
Yavrum Bolu Dağı dumandır.
Sazları düzenleyin
Yavrum almayacak zamandır.
Yavrum oyunumuz tamamdır.

o) Yöresel Kıyafetler
Folklorun konuları arasında yer alan geleneksel dokumalar, kıyafetler ve el sanatları ilimizin gösterişli maddi kültür ürünleridir. Giyim kuşam insanın içinde yaşadığı zamana, topluma, geleneklere ve zevklere göre biçimlenmektedir. Günümüzde yöresel kıyafetler sandıklarda yer almakta ancak özel günlerde giyilmektedir. Kadınlar giyecekleri kıyafetleri yıllarca kendi dokuma tezgahlarında el emeği göz nuru dökerek dokumuşlar, hatta ihtiyaç fazlasını satarak evlerinin geçimlerine de katkıda bulunmuşlardır. Kıyafetlerini aksesuarlarla süslemişler, duygu ve düşüncelerini nakışla, oya ile dile getirmişlerdir. Yörede artık kullanılmayan ancak hala örneklerine rastlayabildiğimiz kıyafetler şunlardır;

Başta fes kullanılmaktaydı. Fesin üzerine değişik motiflerde dövme olarak yapılan gümüş tepelik takılır. Gümüş tepelik kare biçiminde olup, alına gelen kısmına altın paralar dizilmektedir. Fesin kenarına kırmızı renkte iplikli kumaştan çeki bağlanır. Gelin başında çizgilik, aynalık adı verilen aksesuarlar kullanılır. Genç kızlar evleninceye kadar bu baş süslemesini yapamazlar. Gelinin başına yüzünü kapatacak şekilde al veya çatkı adı verilen kırmızı pullarla işlemeli örtü örtülmektedir. Çember veya çevre olarak adlandırılan başörtüsü Göynük’te “Tokalı”, Kıbrısçık’ta “Nakışlı Yazma”, Mengen’de “Telli ve nakışlı pov” olarak adlandırılmaktadır.


Yöresel Kıyafetler


Yöresel Kıyafetler


 “Alaca don” adı verilen giysi dokuma kumaştan dikilen bir tür şalvardır. Boyuna çizgileri olup bordo, mavi veya kırmızı renklerdedir. Fistan ve boy gömlekle giyilmekte iken günümüzde sadece alaca üzerine kazak ile kullanılmaktadır. Yakası işlemeli, önden düğmeli, beyaz üzerine mavi veya kırmızı renkte kareli olarak dokunan iç göynek ve onun üzerine giyilen boy göynek yün pamuk ipliğinden dokunmaktadır. Boy göyneğin etek uçları, yaka ve ön kısmı kök boyalı  (bitkisel boyalar) ipliklerle işlenmektedir. Bu işlemelerin motifleri at nalı, koyun gözü, aynalı, güllü, kaz ayağı gibi isimlendirilmektedir. Üç etek; fistan ve boy göyneğin üzerine giyilen değişik renk ve desenlerde olabilen üç parçadan oluşan bir giyim. Yaka ve etek uçları tığ ile işlemelidir. Ön iki parçası bele takılan kuşakta toplanarak giysi kullanılmaktadır. Cepkenin çuhadan yapılanına “fermana” kadifeden olanına ise “salta” adı verilmektedir. Giysinin her iki yanı ve kol yanları gümüş rengi sim iplikle işlenmiştir. Üç eteğin üzerine giyilmektedir. Mudurnu ve Göynük ilçelerimizde geleneksel kıyafet olarak “bindallı”, “üç etek”, “top entari”, “bindal ceketi” kullanılmaktadır. Bindallı başta fes ve çatkı ile kullanılan evli kadınların giydiği bir giysidir. Evlenmemiş kızlar sadece üç etek giyer başlarına gül takarlar. Top entari ve bindal ceket özel günlerde daha çok yaşlı kadınların rağbet ettiği bir giysidir. Söz, nişan, kına gibi özel günlerde içine hediyeler koymak amacıyla kıl iplikle dokunmuş heybe taşınmaktadır.

EL SANATLARI:

Bolu’nun geleneksel kıyafetleri olan üç etek, şalvar, alaca don, göynek, guşak, gök don dokuma kıyafetlerdir. Ancak geçmişte herkes evinde bir dokuma tezgahına sahipken günümüzde bu tezgahları artık köylerde dahi bulmak çok zordur. Eskiden çok kullanılan peşkirlere, yağlıklara, çevrelere bugün sandıklarda nadir olarak rastlanmaktadır. Bayanlar satabilecekleri yün çoraplar, patikler, heybeler, para keseleri yapmaktadırlar. Bazen bunları süs eşyası olarak daha küçük boyutlarda örmektedirler.

Çevremizin ormanlarla kaplı oluşu nedeniyle ağaç oymacılığı da gelişmiş bir el sanatı örneğidir. Özellikle Göynük Kılavuzlar Köyü geçimlerini bu işle sağlamaktadırlar. Ayrıca sepet yapımı kaybolmaya yüz tutmuş el sanatı ürünüdür.

Mengen ilçemizde başörtüleri büyük emek ve titizlikle işlenmektedir. Bunlardan “telli poğ” krem rengi dokuma bir bezdir. İki şak (parça) halinde dokunmuş olan bez aynı renk iplikle özel bir nakışla birleştirilir. Kasnakta gerdirilir. Makara halinde sarılmış ince bir telle ve üstüste iki deliği bulunan bir iğne ile işlenir. Teller her geçimde kırılarak istenilen motif verilir. Poğ işlendikten sonra kenarları pullu oya ile oyalanır veya püskül yapılır.Yine dokuma bezinin kenarlarına canlı renklerde iplerle çiçek veya başka bir motif işlenerek nakışlı poğ yapılır. Bunun da kenarları pul, boncuk veya püskülle süslenir. Mengen’de nakışlı yada telli poğ kadınların başlarına çelme olarak bağlanır. Yani poğun uçları yüz etrafında sarılır. Gelin almaya giden kadınların, at üzerinde giderken görülmesi için ağız kısımlarına örtülen nakış işlenmiş ve etrafı oyalanmış örtüye “yaşmak” adı verilir. Halk arasında bu olaya “kaçmak” denilmektedir. Beyaz dokuma bezi rengarenk nakışlarla işlenen peşkirin eteklerine saçak yapılır.

Kıbrıscık ilçesinde önceki yıllarda kaval ve bağlama yapılmakta iken artık usta kalmamıştır.

Gerede ilçemizde ise dericilik, bakırcılık, kalaycılık, saraçlık mesleği halen devam ettirilmektedir. Ne var ki bu meslek sahiplerinin sayısı üç beş kişiyi geçmemektedir. Bunun nedenini kazançlarının yeterli olmayışı olarak göstermektedirler. Ancak Gerede’de son yıllarda sanayi dericilik üzerine yoğunlaşmıştır.


Ağaç Oymacılığı


Semer Yapımı


Bakırcılık

İlimizde önemli olan bir başka el işi de Mudurnu ilçemizin iğne oyalarıdır. Mudurnu’da iğne oyası yapmayanların sayısı yok denecek kadar azdır. İğne oyası yaparak bayanlar boş zamanlarını değerlendirirken geçimlerine katkı olması amacıyla da satmaktadırlar. Bunun yanında kızlarının çeyizlerinde bulunan oyaların çokluğu ile övünmektedirler. Mudurnu düğünlerinde geleneğe bağlı olarak damadın annesi oyaları geline çeyiz olarak vermektedir. Kayınvalide için geline vereceği çeyiz kızının çeyizi kadar önem taşımaktadır. Geçmiş yıllarda Mudurnu’da hemen her evde ipek elde etmek amacı ile ipek böceği yetiştirilmekteyken bugün iplikler hazır alınmaktadır. “Gül”, düğünlerde gelin tacı olarak kullanılan iğne oyasından yapılmış bir aksesuardır. Genç kızlar başlarına sadece gül takarken, evli bayanlar üzerine “çatkı” denilen kırmızı işlemeli örtü kullanırlar.

Son yıllarda iğne oyaları ve çeşitli işlemelerin kullanıldığı bebekler hediyelik amacıyla yapılarak Mudurnu’ya gelen ziyaretçilerin beğenisine sunulmaya başlanmıştır. Bolu ilinde kadın baş süslemesinde ve giyiminde kullanılan, kaybolmaya yüz tutmuş iğne oyalarını yaşatmak, tanıtmak amacıyla çeşitli yıllarda ödüllü iğne oyası yarışmaları düzenlenmiştir. Mudurnu Kültür ve Turizm Festivali çerçevesinde tanıtıma yönelik etkinlikler devam etmektedir.

1 yorum:

  1. Takipçi mi satın almak istiyorsunuz hemen tıklayın ve fiyatlara göz atın: takipçi satın al

    Alternatif: takipçi satın al

    YanıtlaSil

Mutluluğun Anahtarı