İki hafta önce National Geographic’de heyecan verici bir belgesel izledim.
Bir canlının hayret edilecek yaşam mücadelesine yer verilen programı izlerken, uygun zamanda konuyu buraya da taşıma düşündüm. Hafta başında medyaya yansıyan bir konu, demek vakti şimdi imiş diye düşünmeme neden oldu.
Geçtiğimiz hafta sonu devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavında sosyal bilgiler alanında sorulan 21. soru tartışmalara neden oldu.
Soru şuydu:
“Evrendeki düzen, hiçbir şeyin rastlantı sonucu ortaya çıkmadığını göstermektedir. Evrendeki varlıkların kendi kendilerini var etme güçleri yoktur. “Bu bilgilerin ikisini de iyi değerlendiren kimse, aşağıdakilerden hangisine ulaşır:
A) Varlıklardaki düzen onların kendilerini var ettiklerini gösterir.
B) Evrenin varlığının bir başlangıcı yoktur.
C) Evrendeki varlıklar rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır.
D) Evren bir yaratıcı tarafından planlı bir biçimde yaratılmıştır.
Sınavda doğru cevap şıkkı D olarak veriliyordu. Yani kâinat rastgele oluşmamış, bir Yaratıcının eseri olarak ortaya çıkmıştı.
Başta insanın maymundan geldiğine inananlar olmak üzere Yaratılış düşüncesi karşıtı çevrelerden sert tepki geldi soruya. CHP Milletvekili Turgut Dibek, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya konuyla ilgili 3 soru yönelterek Allah-u Teala'nın evreni yarattığının kesin olmadığını ima etmiş.
Şimdi gelelim National Geographic’de izlediğimiz yaradılış harikası canlıya...
Dünyanın en kurak alanlarından biri Güney Afrika'da bulunan Namib çölü. 60 dereceyi bulan gündüz sıcaklıklarının yanısıra esen sert rüzgarlar da yaşamı son derece zorlaştırıyor. Yağmur neredeyse hiç görülmüyor. Namib çölünde yaşayan canlılar için tek su kaynağı, ayın sadece 6 günü sabahları ortaya çıkan sis damlacıkları.
Belgeselde, herhangi bir nedenle susuz çöle düşmüş insanların başlarının çaresine nasıl bakılabileceğinin ipuçları verilirken, eğer varsa o bölgede yaşayan canlıların izinin sürülmesi isteniyor ve canlıların belli aralıklarla muhakkak bir su kaynağına gideceği bilgisine yer veriliyordu.
Çölde yaşayan bir canlı için su kaynağı bulmanın güçlüğü ortada. Ne var ki Namib çölünde yaşayan Stenocara böceği için bu durum pek de sorun oluşturmuyor. Böceğin sırtındaki özel dokular havadaki damlacıkları yakalıyor, yoğuşturuyor ve doğrudan canlının ağzına iletiyor! Kısacası, dünyada suyun en kıt olduğu yerde Allah (cc) suyu doğrudan canlının ağzına götürüyor.
Bu çölde yaşayan az sayıdaki canlı türünü inceleyen Chris Lawrence ve Andrew Parker isimli İngiliz bilim adamları, böceğin mikroskop altında incelenen sırtında suyu şaşırtıcı bir şekilde yakalayıp hayvanın ağzına ileten özel bir tasarım olduğunu tespit etmişler.
Stenocara böceğinin sırtında tepecikler bulunuyor. Ancak bu tepelerin zirveleri ve yamaçları arasındaki dokular birbirinden farklı özellikteler. Zirvelerin arasında uzanan yamaçlar ve vadiye benzeyen kanallar balmumu benzeri bir malzemeyle kaplılar. Bu malzemenin özelliği suyu iterek etkili bir şekilde iletmesi. Buna karşın zirvelerde bu malzemeden bulunmuyor. Bu yüzden zirveler suyu iten değil çeken bir özelliğe kavuşuyor. Havadaki su damlacıkları, camla temas eden su buharı gibi zirvelere yapışıp yoğuşuyorlar.
Yapışan su miktarının artmasıyla birlikte ağırlığı da artan su damlacığı yamaçlara doğru kaymaya başlıyor. Yamaçlara geldiği anda bu defa suyu iten özellikte dokuyla karşılaşan su damlacığı bir teflon tavadaki su damlacığı gibi davranıyor ve kolayca kayıveriyor. Böceğin ağzına doğru ve birbirlerine paralel uzanan kanallar suyu etkili bir şekilde taşıyarak böceğin ağzına iletiyorlar. Bu kanallarda suyun akabilmesi, kanal yüzeyindeki gözle görülmeyecek kadar küçük tümseklere dayanıyor. Milimetrenin sadece 100.000 de biri çapında olan bu tümsekler engebeli bir arazi oluşturuyor. Yüzeyin kabartılı olması, su damlasının hareketini hızlandırıyor. Yüzeyle temas alanı azalan su damlacığı daha az bir sürtünme kuvvetine sahip oluyor ve hiçbir kayba uğramadan böceğin ağzına akıyor. Bu durumda böceğe ağzını açıp beklemekten başka birşey kalmıyor!
Nature isimli bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, böceğin sırtında adeta bir mimari plan bulunuyor. Bilim adamları su damlasını etkileyen faktörler arasında matematiksel bir denklem bulunduğunu ortaya çıkardılar. Buna göre rüzgarın hızı, su damlacığının ideal büyüklüğü ve tepenin eğimindeki açı arasında özel bir denge kurulu. Yani tepelerin açısı biraz daha farklı olsa veya balmumuyla kaplı yüzey biraz daha dar olsa su böceğin ağzına akamadan buharlaşacaktı. Elbette böyle bir durumda böcek bu su toplama sisteminden mahrum kalacaktı.
Bu böcekteki kompeks tasarımın özel olarak yaratıldığı apaçık ortada. Hiçbir böcek çölde yürürken sırtında özel tepecikler çıkaramaz, bunları özel malzemelerle kaplayamaz, tepe eğiminin uygun matematiksel açısını belirleyemez. Bir bilim adamının tasarladığından iki kat daha etkili bir su toplama ünitesi tasarlayamaz. Yüce Allah yaşadığı sıcak ortamda böceğe böyle etkili bir su toplama sistemi bahşetmiştir. Bilimin doğadaki tasarımı taklit etmeye başlaması O'nun yaratışının kusursuzluğunu göstermektedir.
Bu sistem şimdi dünyanın kurak bölgelerinde yaşayan insanlara su sağlama projelerine ilham kaynağı oluyor.
Bahar geldi... Doğa tüm güzelliği ile yeniden canlandı. Allahü Teala’nın varlığını iliklerimize kadar hissetmek için öyle çok uzaklara gitmeye gerek. Şu satırları okumanıza vesile olan gözünüz de, O’nun varlığını içinizde doyumsamanızı sağlayan gönlünüz de O’nun varlığına işarettir.
Allah’ın en sevmediği şey farkındasızlıktır. Etrafınızı temaşa edin ve görün...
Herşey o kadar ortadaki...
Tabi ki nasiplilere...