29 Eylül 2012 Cumartesi

25 Eylül 2012 Salı

Neşet Baba öldü, hepimiz bir kişi eksildik!

Neşet Ertaş türkü demek. Neşet Ertaş bağlama demek. Tel koptu, beste yarım kaldı.

Alabildiğine yerli bir kimlik,
Bir Anadolu bilgesi,
Bu toprakların feryadı,
Gösterişten uzak, sade türkçesiyle gönül sultanı,
Devasa bir yürek,
Mahzun, mahçup ve mütevazi bir çehre,
Gönül kelimesinin en çok yakıştığı üstad.
Gönüllerin hızmatçısı,
Yalan Dünya'ya fazla gelmiş bir güzellik,
Neşet Baba öldü , hepimiz bir kişi eksildik.
Türkülere can veren büyük usta hakka yürüdü.
Bozlaklar yetim kaldı.
Çiçekdağı'nın, Yerköy'ün, Kırıkkale'nin, Ankara'nın, Bozkır'ın sesi kesildi.
Tezenesiz kaldık.
Yaz'ımız Kış'a döndü,
Büyük bir yüreğin sesinden mahrum kaldık.
Çok önemli bir değerdi.
Türkü rönesansının babasıydı.
Muharrem Ertaş Üstad'ın sazının emanetçisiydi.
Türküleri söyleyiş tarzı, üslubu ve sazın teline dokunuşu farklıydı.
Hayatı hep "garip" geçti.
Uzun yıllar kaldığı Almanya'dan 90'lı yılların sonunda kitabını imzalamak için Türkiye'ye geldi.
İşte o zaman kendisine kucak açan Kanal 7 Televizyonu oldu.
Bayram Bilge Tokel'in "Gönül Dağı" programında gönül dostlarıyla hasret giderdi.
Saatler süren bir türkü ziyafetiydi o program.
Neşet Ertaş işte o programla yeniden Türkiye'nin gündemine oturdu.
Medya, Büyük Usta'yı bir kez daha keşfetme zahmetinde bulundu.
Ama o hep mütevazı oldu.
O günden sonra ara ara yurtdışına gitse de hep Anadolu topraklarında kaldı.
İl il Türkiye'nin her yerinde konserler verdi.
2006 yılında bir Sakarya konserinde dostlarla kendisini dinlemeye gitmiştim.
Konserin öncesinde Neşet Baba'yla birlikte yemek yedik sohbet ettik.
Aramızdaki tek bozkırlı tek Yozgatlı Mehmet Şenel kardeşimiz idi.
Neşet Baba hayranı, sürekli dilinde üstadın türküleri olan Mehmet Şenel, sohbetin samimiyetinden güç alarak Üstad'a, Karadeniz müziğinin, kemençenin anlamsızlığını sorma gafletinde bulundu.
Soru aynen şöyle idi; "Üstadım, şu Karadenizlileri anlamakta zorlanıyorum. Odunu oduna sürtüp oynuyorlar, bir de bunun adına müzik diyorlar, Sizce de öyle değil mi?"
Bu anlamsız soruya yanıt 'Gönül Adamı'ndan okkalı bir biçimde geldi.
"Olur mu hiç, karadeniz müziği bu toprağın en sevilen türüdür. Ben hem çok severim, hem de sürekli söylerim. Sakın ola bunu bir daha başka yerde söyleme" diyerek Neşet Baba o kendine has üslubuyla cevap verdi.
O hep kalabalıklardan kaçardı.
Ama hep bu milletin içinde ve dilinde olmuş bir garipti.
Muharrem Ertaş'ın ocağında pişmiş, sazı, sözü ve hayatı bu okulda öğrenmişti.
Bu onun için ilk, orta, lise ve konservatuar eğitimiydi.
Sıra arkadaşları ise Hacı Taşan ve Çekiç Ali idi.
Başka da bir eğitim de almamıştı.
Ama o hep gönülden yazdı, gönülden söyledi.
Devlet sanatçılığı ünvanını bile reddetmiş bir halk sanatçısıydı.
Çok önemli bir değerdi.
Şimdi Zahide'sine kavuştu.
" Ağla sazım ağlanacak zamandır" demişti Üstad bugün için.
Garip gönlünü bilmeyen, derdini anlamayan dünyaya ise şu sözlerle seslenmişti.

Yürü durma yürü yolundan olma
Eğlenip bir yerde kalmayan dünya
Zaten ben garibim anadan doğma
Garibin gönlünü bilmeyen dünya
Yad ellere güller verdin gül verdin
Şirin sohbet tatlı tatlı dil verdin
Benim yüreğime doldu ben derdin
Birazına ortak olmayan dünya
Dünyanın kahrını çektirdin bana
Nicesine boyun büktürdün bana
Ağlattın göz yaşı döktürdün bana
Bir kere gönlümü almayan dünya
Aşk kazanı yüreğine kaynasın
Baksın seyreylesin gönül aynasın
Gayri bundan sonra gülsün oynasın
Neyleyim şu benim olmayan dünya...

Evet bozkırın tezenesi yalan dünyadan göçtü.
Neşet Usta aramızdan ayrıldı.
Gönül Dağı yetim kaldı.
Toprağa verildiği yer ise vasiyeti üzere , köyünde babasının ayaklarının ucu.
........ ........ .....
Büyüklerin ölümü ölümün büyüklüğünü ilan eder!
Nasihat istersen ölüm yeter!
Yolun açık olsun Neşet Usta!

İbrahim Erdoğan - Haber 7

Mutluluğun Anahtarı