25 Aralık 2011 Pazar

Kültürel Açıdan Sinop

Antikçağ'da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop'un saptanabilen en eski adı "Sinope" dir. Bu kelimedeki "Sin" kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos'un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya'nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.

Efsaneye göre güzeller güzeli Sinope'yi gören Zeus ona bir anda aşık olur ve gönlünü kaptırdığı Sinope'yi elde etmek için her türlü yolu dener ancak başarılı olamaz. En sonunda aşkına karşılık ona her isteğini yerine getireceğini söyler. Korku içindeki genç kız, Zeus'a kendisine dokunmamasını söyler. Zeus ona dokunmayacağına dair söz verir ve sözüne sadık kalarak Sinope'yi alır en sevdiği yerlerden olan Karadeniz’in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına yani bugünkü Sinop kıyılarına bırakır.

Sinop ismi ile ilgili bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova’dan geldiğine yöneliktir. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan'ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan'da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir.

Amasyalı Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar'dan Teselyalı Otolikos’u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır.

Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu'nun en eski şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile başlamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle antik çağlardan beri deniz ve ticaret kenti olan Sinop'ta Karadeniz'e hakim olmak isteyen bütün kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir Helen kolonisi olarak kurulan ve Antikçağ'da Karadeniz'in en önemli kenti olan Sinop, Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle Helen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti'nin de başkentlerinden biri olmuştur.

MÖ 70 yılında Romalıların, MS 395 yılında Bizanslıların, 03 Ekim 1214 yılında Selçukluların, 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun hâkimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı'nın etkisiyle dilde ve kültürde Helenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle yayılmaya başlayan Türk-İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini oluşturmuştur.

Selçuklu egemenliğinde Sinop baştanbaşa imar edilmiş, şehrin imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir. Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan Sinop'a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü, han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop'ta toplanmış ve büyük himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe birçok eser yazılarak Türk Kültürü'nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop darphanelerinde devrin en güzel paraları basılmıştır.

Osmanlı Dönemi'nde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma durumunu sürdüren Sinop'a, XVII. yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü Seyahatnamesinde yazmıştır.

Ancak XIX. yüzyılda Anadolu'nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön plana çıkmıştır.

Nüfusun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok Sinop'ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında dışa bağımlı ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya çıkmıştır.

Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. yıldönümünü yaşamıştır.
Milli Mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun'a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop'a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimi Atatürk'ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop'a gelişleri ile ilimizde başlatılmıştır.

Hatta Sinop'u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini "Ne olurdu Sinop'un yarı güzelliği Ankara'da olsa idi" ifadesiyle belirtmiştir.

Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinoplular tarafından kolayca benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal ve kültürel yaşamında önemli bir işlev göstermiştir.

O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı faaliyetlerle Türkiye'nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine bu dönemde Sinop'a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mutluluğun Anahtarı