Antikçağ'da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda
Sinop'un saptanabilen en eski adı "Sinope" dir. Bu kelimedeki "Sin" kökü
ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos'un
su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini
İyonya'nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.
Efsaneye göre güzeller güzeli Sinope'yi gören Zeus ona bir anda aşık
olur ve gönlünü kaptırdığı Sinope'yi elde etmek için her türlü yolu
dener ancak başarılı olamaz. En sonunda aşkına karşılık ona her isteğini
yerine getireceğini söyler. Korku içindeki genç kız, Zeus'a kendisine
dokunmamasını söyler. Zeus ona dokunmayacağına dair söz verir ve sözüne
sadık kalarak Sinope'yi alır en sevdiği yerlerden olan Karadeniz’in
cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına yani bugünkü Sinop kıyılarına
bırakır.
Sinop ismi ile ilgili bir başka fikir de Amazon Kraliçesi
Sinova’dan geldiğine yöneliktir. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya
da Sind sözcüklerine Yunanistan'ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran
ve Hindistan'da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu
dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir.
Amasyalı Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar'dan Teselyalı
Otolikos’u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi
kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce
kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır.
Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu'nun en eski
şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile
başlamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle antik çağlardan beri deniz ve
ticaret kenti olan Sinop'ta Karadeniz'e hakim olmak isteyen bütün
kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir
Helen kolonisi olarak kurulan ve Antikçağ'da Karadeniz'in en önemli
kenti olan Sinop, Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle
Helen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti'nin de
başkentlerinden biri olmuştur.
MÖ 70 yılında Romalıların, MS 395 yılında Bizanslıların, 03
Ekim 1214 yılında Selçukluların, 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun
hâkimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı'nın
etkisiyle dilde ve kültürde Helenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle
yayılmaya başlayan Türk-İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini
oluşturmuştur.
Selçuklu egemenliğinde Sinop baştanbaşa imar edilmiş, şehrin
imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir.
Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan
Sinop'a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek
seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü,
han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri
yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop'ta toplanmış ve büyük
himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe birçok eser yazılarak Türk
Kültürü'nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop darphanelerinde
devrin en güzel paraları basılmıştır.
Osmanlı Dönemi'nde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma
durumunu sürdüren Sinop'a, XVII. yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya
Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü
Seyahatnamesinde yazmıştır.
Ancak XIX. yüzyılda Anadolu'nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü
yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön
plana çıkmıştır.
Nüfusun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok
Sinop'ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde
tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında dışa bağımlı
ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya
çıkmıştır.
Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir
kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine
geçişinin 777. yıldönümünü yaşamıştır.
Milli Mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun'a
gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde
Sinop'a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimi Atatürk'ün 15
Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop'a gelişleri ile ilimizde
başlatılmıştır.
Hatta Sinop'u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini "Ne olurdu Sinop'un yarı güzelliği Ankara'da olsa idi" ifadesiyle belirtmiştir.
Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinoplular tarafından kolayca
benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal ve kültürel
yaşamında önemli bir işlev göstermiştir.
O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı
faaliyetlerle Türkiye'nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine
bu dönemde Sinop'a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro
faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada
gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir.
Ayrılanlar bilirmiş ancak ayrılığın rengini, Kaybetmeyen ne bilsin yüreğinin dengini...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
-
Camili ( Macahel ) Macahel yöresi üç tarafı Karçal dağ silsilesi, bir tarafı Gürcistan sınırı ile çevrelenmiş doğal olarak ...
-
İstanbul gurbetinde yapturdum yapilari, Ne gelen var ne giden, kitledum kapilari, Trabzon’dan kalk ta gel, sular gibi akta ge...
-
ONLAR BİR ZAMANLAR EKRANIN YILDIZIYDI 1980'lerin sonundan 20'lere kadar televizyon ekranlarından bir çok yerli dizi gelip geç...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder