Sinop'ta ilk müzecilik faaliyetleri 1921 yılında başlamıştır.
Etrafı surlarla çevrili ilin batısındaki nekropolünden ve gerekse şehir
içindeki yapılanma nedeniyle temel hafriyatlarından ortaya çıkarılan
eserler, 1921 yılından itibaren Atatürk'ün 1928 yılında yeni harfleri
Sinop halkına tanıttığı Mekteb-i İdadi’de toplamaya başlanmıştır.
1932 yılında ise, eser miktarın artması ile 1262 yılında yapılmış
olan Pervane Medresesi’ne nakledilen eserler, burada depolanmaya devam
edilmiş ve ilk müzenin çekirdeği oluşturulmuştur. 1941 yılında ziyarete
açılan Müze, 1945 yılında memurluk ve 1947 yılında müdürlük olmuş ve bir
süre sonra da yine memurluk olarak faaliyetini sürdürmüştür.
1951-1953 yılları arasında İlimiz Demirciköy’de Kocagöz Höyük ve İl
merkezinde müze avlusunda bulunan Serapis Mabedi’nde Türk Tarih Kurumu
adına Prof. Ekrem AKURGAL Başkanlığında ve Münster Üniversitesi adına
Dr. Ludwig BUDDE ile müşterek başlatılan kazılardan sonra, Prof. Ekrem
AKURGAL’ın Genel Müdürlüğümüze bir müzenin kurulması istemiyle verdiği
rapor gereği 1968 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Merhum
Hikmet GÜRÇAY’ın çabaları ile Belediye’den temin edilen hibe bir arsa
üzerine, içinde Selçuklu Türbesi ve Serapis Mabedi temeli bulunan
alanda, inşaat başlatılarak 1970 yılında yeni modern müze binası
bitirilerek yeniden müdürlük olarak hizmete açılmıştır.
MÜZE TEŞHİRİ:
1970 yılında hizmete açılan yeni müze binası 2001 yılında onarım ve
yeni teşhir-tanzim çalışmaları nedeniyle hizmete kapatılmıştır. Çağdaş
müzecilik anlayışı içerisinde onarım ve teşhir tanzimi yeniden
gerçekleştirilen Müze 2006 Nisan ayında tekrar ziyaretçilerin hizmetine
sunulmuştur.
TEŞHİR SALONLARI:
KORİDOR:
Bu alanda sol cephede yüksek podium üzerinde heykel
başları ve heykeller sergilenmektedir. Teşhirde sırayla Sinope ve
Karadeniz Ereğlisi arasında MÖ 4. yüzyılda yapılan bir antlaşmayı içeren
taş kitabe sergilenmektedir.
KÜÇÜK BULUNTULAR SALONU:
Bu bölümde girişin sağını takip ederek,
kronolojik bir sırayla, Sinop'ta bulunan İlk Tunç Çağından Bizans Çağı
sonuna kadar bir dönemi kapsayan kap-kacak, madeni aletler, vazolar,
pişmiş toprak heykelcikler, Serapis Mabedine ait pişmiş toprak mimari
parçalar, cam eserler, mezar buluntuları ve benzeri eserlerin teşhiri
yapılmaktadır. Bu bölümün ortasında zeminde, Meydankapı da bulunmuş ve 7
adet Sanat Perisini ihtiva eden Mozaik Pano da teşhirin önemli bir
parçasını oluşturmaktadır.
TAŞ ESERLER SALONU:
Bu bölüm ölü kültüyle ilgili olup, Anadolu'nun en
eski mezar steli örnekler (Arkaik Çağ) bu bölümde kronolojik olarak
sergilenmektedir. Ayrıca bu bölümde, yer alan bir mezar anıtına ait
olduğu düşünülen mermer Geyik Parçalayan Aslanlar grubu ve bir denizciye
ait Lahit görülmeye değer nadir buluntulardandır.
AMPHORA SALONU:
1994-2000 yılları arasında, Sinop Merkez, Karakum
ve Demirciköy’de yapılan Türk-Fransız ortak kazılarında çok sayıda
amphora üretim atölyeleri ve fırınları ortaya çıkarılmıştır. Kazılar
Sinop’un Helenistik-Roma ve Bizans Çağında geçiminin büyük bölümünü
amphora tuğla ve kiremit üreterek sağladığını ortaya koymuştur. Bu
bölümde, Sinop’ta üretilmiş amphora örneklerinin yanı sıra, kazılardan
elde edilen bilgiler doğrultusunda kısmen orijinal malzeme kullanılarak
yapılmış bir Amphora Fırını teşhir edilmektedir. Ayrıca Sinop
Amphoralarının ticari amaçlı yayılım alanını gösteren bir pano yer
almaktadır.
SİKKE BÖLÜMÜ:
Bu bölümde, Sinop’un ilk bastırdığı gümüş
sikkelerden, şehir sikkelerinden, Ordu Definesi, Gelincik Definesi,
Selçuklu Definesi ve Bizans Definesinden örnekleri teşhir edilmektedir.
İKONA SALONU:
İkona Hristiyan dininde doğu kiliselerinde duvar
fresklerine karşılık ahşap pano üzerine yapılan her türlü dini resme
verilen addır.
İkona, resimden ziyade, tapınılan bir kült resmidir. Bunlar
kiliselerde halk tarafından kolayca görülebilecek yerlere asılırdı.
İkonaların asıldığı bu yerlere "İKONASTOSİS" denirdi. Bizans Dönemi’ne
ait ikonaların ana konuları sıkı bir Taoloji programıyla saptanmıştır.
Hz. İsa ile Meryem’'in yanında Havari ve Aziz kişilerin resimleri yer
alır veya yaşam öyküleri ile birlikte dinsel ve tarihi olaylar
anlatılır. 19.yy’da İlimiz ve çevresinde bulunan kiliselerden günümüze
kaldığı tahmin edilen ikonaların müzeye nereden ve ne zaman geldiği
bilinmemektedir. Sinop İkonaları, kestane ağacından yapılmış panolara
alçı sıvanarak, bazılarında da bez alçı bir arada kullanılarak üzerine
boya ve altın yaldızla yapılmıştır. Bu ikonalarda İsa, Meryem, Yahya ve
diğer Aziz kişilerle birlikte dinsel olaylar anlatılmıştır. Sinop
İkonaları, 19. yy Rus Kiliselerinde ve Kıbrıs’taki Rum Kiliselerinde yer
alan ikonalarla büyük benzerlikler göstermektedir.
BAHÇE TEŞHİRİ:
Açık teşhirde genelde taş, mermer mimari eserler,
mil taşları, mezarları, heykeller, pitoslar ve mozaikler yer almaktadır.
Ayrıca Aynalı Kadın Türbesi güney ve batı cephesinde İslami mezar
taşlardan bir nevi mezarlık canlandırılmıştır.
Bahçenin güney-batı köşesinde MÖ IV. yüzyıla ait Serapis Mabedi’nin kuzeyinde ise Antik çağdan günümüze çapalar teşhir edilmektedir.
Kefevi Mahallesi Kemaleddin Sami Paşa Caddesi No:9’da bulunan yapı
tipik bir 18. yy sonu konağıdır. Temel ve zemin katı moloz taş, ana
katları ahşap karkas-tuğla karışımı olan yapı üç katlıdır. Ön cephesi
caddeye, arka cephesi ise yapının bahçesine bakan konağa, cephe
ortasında ışıklık pencereli cümle kapısından girilir. Ambar ve büyük
hizmet bölümleri, mutfak, çeşme gibi mekan ve detaylarla ayrılmış olan
zemin katta duvarlar moloz taşından inşa edilmiştir. Karanlık olan bu
kattan üst katlara çıkan sağlı sollu merdivenin girişi ahşap olarak
yapılmış geniş bir sivri kemer halindedir. Yanındaki dört katlı büyük
Öküzoğulları Konağı gibi, cephelere yanlarda anıtsal çıkıntılar halinde
yansıyan köşe odalarına sahip olan orta ve üst katlar orta sofalı, dört
eyvanlı ve köşelerde birer köşe odalı simetrik plan düzeniyle benzer
görünüştedirler. Tüm duvarları ve iç bölmeleri ahşap olan bu katlarda
zengin bir ahşap oymacılığı ile birleşen duvar boyamacılığı bir zamanlar
bu konutun ne derece zengin bir görünüşe sahip olduğunu göstermektedir.
Köşe odalarına geçit verecek şekilde pahlanmış kare alanlar
halinde olan sofaların eyvan geçişlerinde ve merdiven başlarında zarif
ahşap doğramalı korkuluklar ve direkler vardır. Ayrıca kemer aralarında
ve tavan bordürlerinde vazo içinden çıkan çiçekler, demetler canlı bir
konturlama ile ve barok renk tonlamasıyla romantik bir anlayışla
yapıldıklarını gösterir.
Selamlık olarak kullanıldığı sanılan orta kat süslemesi, harem olarak kullanılması gereken üst kata göre daha ölçülü ve taşralı bir karakter taşır. Bu katta kemercikli ve şeritvari dekorlu çıtalı bir ahşap kaplama tüm iç mekan ve oda duvarlarını kaplamakta, köşe odalarında sedir şekilleri ve çubukluk, kavukluk gibi rokoko kemerli detaylar bu kaplamanın meydana getirdiği ciddi loşluğu hareketlendirmektedir. Harem olarak kullanıldığı belirtilen üst kat, aynı simetrik planlama ile yapılmış, ayrıca diğer katlara göre kullanımına uygun bir renk ve aydınlık anlayışına nispeten çağdaş İstanbul Rokoko süslemesine yakın bir şekilde dekorlanmıştır. Bu katta bol pencere ile yeterli gelen ışığın oluşturduğu etkiyle de neşelenen mekan düzenlemesi, tavanlardaki zengin rokoko bitkisel kıvrımlı bordürlerle ve oda dolap kapaklarında ki renkli çiçek buketleriyle süslenmekte, köşe odalarındaki yuvarlak kemerli ve iç-dış bükey nişlerle canlı bir barok etkinin Sinop'un bu ünlü konağında yaşatıldığını göstermektedir.
Selamlık olarak kullanıldığı sanılan orta kat süslemesi, harem olarak kullanılması gereken üst kata göre daha ölçülü ve taşralı bir karakter taşır. Bu katta kemercikli ve şeritvari dekorlu çıtalı bir ahşap kaplama tüm iç mekan ve oda duvarlarını kaplamakta, köşe odalarında sedir şekilleri ve çubukluk, kavukluk gibi rokoko kemerli detaylar bu kaplamanın meydana getirdiği ciddi loşluğu hareketlendirmektedir. Harem olarak kullanıldığı belirtilen üst kat, aynı simetrik planlama ile yapılmış, ayrıca diğer katlara göre kullanımına uygun bir renk ve aydınlık anlayışına nispeten çağdaş İstanbul Rokoko süslemesine yakın bir şekilde dekorlanmıştır. Bu katta bol pencere ile yeterli gelen ışığın oluşturduğu etkiyle de neşelenen mekan düzenlemesi, tavanlardaki zengin rokoko bitkisel kıvrımlı bordürlerle ve oda dolap kapaklarında ki renkli çiçek buketleriyle süslenmekte, köşe odalarındaki yuvarlak kemerli ve iç-dış bükey nişlerle canlı bir barok etkinin Sinop'un bu ünlü konağında yaşatıldığını göstermektedir.
Bu ihtişamlı iç mekan etkisini zengin döşemeli Osmanlı yaşamı ve o
zamanlar tüm deniz manzarasına açılan yapı ile birlikte düşünmek
gerekir. Aynı tür barok kıvrımlanma, buruk bir neşeden kaynaklanan
romantik etki ve manzaraya bu ihtişamla açılış, o dönem İstanbul’unda I.
Abdülhamit’in Topkapı Sarayı harem dairesindeki odalarında daha zengin
detaylı ve Avrupa rokoko üslubunda olmak üzere meydana getirilmiştir.
Bu barok detaylama içinde bir köşe odasında görülen kırmızı damarlı
mermer taklidi stukko uygulaması ise bu konakta çalışan usta ve
nakkaşların 18. yy içlerinde başkent veya azınlık kökenli olarak
Batı-Hristiyan etkilerini Sinop’un bu ayan konağına taşıdıklarını
düşündürmektedir. Geleneksel eyvanlı sofalı ve köşe odalı simetrik Türk
Evi plan düzenini yaşatan konak, süslemesinde çağdaş örneklerde
karşılaşılan manzara resmi görülmemesine karşın, taşralı olmakla
birlikte zengin batılı dekorlaması ile de o yılların imparatorluğuna
yeni bir soluk getiren rokoko üslubunu, Sinop gibi uzak bir kentte
yakalayabilmiş bir yapı olarak konut mimarimizin önde gelen
örneklerindendir. İstanbul konutlarıyla yarışan bu konağın zengin
görüntüsünü Sinop’un tüm çevresel kültürlere açılan tarihsel limanı ile
açıklamak mümkündür.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen konak bugün Etnografya Müzesi olarak hizmet vermektedir.
MÖ 2000’lerde bölgede yaşayan yerli kavim olan Gaskalar (Kaşkalar)
veya İÖ VIII. yüzyılda Milet’ten gelerek Sinop’ta yerleşip koloni kuran
göçmenler tarafından ilk defa yapıldığı düşünülmektedir. Kaleler VII.
yüzyılda Kimmerler’in istilasından sonra yeniden onarılmıştır. VI.
yüzyılda Pers hâkimiyetine geçen şehir Pontus Krallığı’nın önemli bir
merkezi olmuş, surlar IV. Mithridates tarafından bugünkü sınırlarıyla
onarılıp geliştirilmiştir.
Romalılar ve Bizanslılar döneminde de devamlı onarım görmüştür.
1214 ve 1261 yıllarında Selçukluların eline geçen kale yeniden
onarılarak savunmayı güçlendirmek amacıyla iç kale oluşturulmuştur.
Sinop şehir surları yarım adanın en dar olan boyun kısmını tamamen
çevrelemektedir. Kuzey surları 880 m, güney surları 400 m, doğu surları
500 m, batı surları 270 m’dir. Sur kalınlığı 8 m olup yüksekliği 25-30 m
arasında değişir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kumkapı, Tersanekapı, Yenice Kapısı,
Tabakhane Kapısı, Lonca Kapısı ve Deniz Kapısından bahseder. Günümüze
kadar Kumkapı ve Lonca Kapısı ayakta kalmıştır. Kuzey surları denizin
etkisiyle çok yıpranmış olup, bu surların önümüzdeki yıllarda onarılıp
dalgaların etkisinden korumak üzere; 2011 yılında Kumkapı burcu
civarından başlayıp Pazaryeri istikametinde bir mendirek inşasına
başlanmış olup, bu çalışmanın 2012 yılında tamamlanması düşünülmektedir.
Boyabat ilçesinin bulunduğu Gökırmak Vadisi’nde, karşılıklı sarp
iki kayalık tepeden biri üzerinde kurulmuştur. Kale, kayaların doğal
yapısına uygun şekilde inşa edilmiştir. Kale bedenleri arasındaki
kulelerin bazıları dikdörtgen bazıları yuvarlak olarak yapılmış olup iç
kısmında kulelere çıkan merdivenler yer almaktadır. Kaleye giriş
güneydoğu köşesinden büyük yuvarlak kulenin yanındaki küçük bir kapıdan
sağlanmaktadır. Geç Roma, Erken Bizans dönemine ait buluntuların da
sergilendiği yapı, bugünkü haliyle Osmanlı Kalesi özelliği
göstermektedir. Bu durum kalenin, Geç Roma döneminden Osmanlı dönemine
kadar kullanıldığını göstermektedir. Bugünkü durumu ile sur ve burçları
ile yapım malzemesi, Osmanlı Kalesi olduğunu açıkça ortaya koyar. Ancak
kalenin temelleri daha önceden atılmıştır. Bu nedenle kaleyi, eski ve
yeni kale olarak iki bölümde incelemek mümkündür.
1214 yılında Anadolu Selçuklu Hükümdarı İzzeddin Keykavus
tarafından ele geçirilen Sinop Kalesi’nde daha sonra savunmayı
güçlendirmek için İçkale oluşturulmuştur. İçkale (Tarihi Cezaevi, Eski
Otogar Mevkii ve şimdiki Askerlik Şubesi’nin bulunduğu alan); ana
kalenin kuzeyinden güneyine inen dik bir surla kesilmesiyle meydana
gelmiştir.
İçkale, yapılışından itibaren aynı zamanda tersane olarak
kullanılmıştır. Tersaneye ait iki büyük kemer sonradan kapatılmış olsa
da güney bedende hala görülebilir durumdadır. İçkale burçları 1560
yılından itibaren zindan olarak da kullanılmıştır. Selçuklu Dönemi’nden
itibaren uzun süre tersane ve zindan olarak kullanılan İçkale’nin güney
kısmına; Mutasarrıf Veysel Paşa zamanında, 1887 yılında Cezaevi binası
yapılmıştır.
Eski Cezaevi binası; iki katlı olup, geniş U şeklinde, kesme taştan
yapılmış, çok sayıda penceresi olan bir yapıdır. Her bölümü yüksek avlu
duvarları ile birbirinden ayrılmış bulunan üç bölümden oluşmaktadır.
Yapıda 28 koğuş bulunmaktadır. Cezaevinde ana binadan ayrı olarak
binanın güneydoğu cephesinde cezaevi ile aynı zamanda yapılan bir hamam,
kuzey cephesinde kalan bölümde 1939 yılında yapılan Çocuk Islahevi ve
İçkale’yi oluşturan kuzey-güney konumlu surun doğu cephesine bitişik
atölyeler bulunmaktadır.
1996 yılında tamamen boşaltılan Eski Cezaevi, günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ziyarete açık durumdadır.
Kent merkezinde yer almaktadır. Evkaf kayıtlarında Selçuklu
Sultanı Alâeddin Keykubat’a ait olduğu yazılı bulunan bu caminin,
Selçuklu Devleti’nin 1214 yılında Sinop’u fethinden hemen sonra yapılmış
olduğu sanılmaktadır.
Enine planlı olarak yapılan yapı 2 sahınlıdır. 66 x 22 m
ebatlarındaki bu Ulu Camii, kuzey taraftan 12 m yüksekliğinde, 66 x 44 m
ebatlarında büyük bir avlu ile çevrilidir. Avluya 3 adet kapıdan
girilmekte, cami iç kısmı ise 5 adet kapı ile avluya açılmaktadır.
Caminin biri kasnağı daha yüksek olmak üzere ortasında 3 adet büyükçe;
doğu ve batı taraflarında ise birer adet küçük kubbesi bulunmaktadır.
Yapının geriye kalan diğer bölümlerinin üzeri ise çapraz tonozlarla
örtülmüştür. Yapı; enine plan ve geniş avlu özelliğiyle Erken Dönem
İslam Cami şemasına benzemektedir.
Mihrap
Mermerden yapılmış olup, Selçuklu tarzında girift
süslemelere sahiptir. Bordürlerindeki kabartma zencirek motifleri diğer
Candaroğlu mihraplarında da görülür. Mihrabı 3 taraftan Ayet-El Kürsi
çevrelemektedir.
Minber
Orijinal minberde yoğun girift bitkisel süslemeler
bulunmaktaydı. Evliya Çelebi’ye göre bu minberin benzeri Bursa Ulu
Cami’nin minberiydi. O da bir dereceye kadar benziyordu. Bu minber 1853
yılında caminin kubbesinin çökmesiyle parçalanmış ve parçaları İstanbul
Çinili Köşk’e götürülmüştür. Şimdiki minber ise 19. yy’da ahşaptan
yapılmıştır.
Cami, avlusuyla beraber en son 2008–2009 yılında onarımdan
geçmiştir. Avlu kuzeydoğu köşesinde, içerisinde 11 adet sanduka bulunan
Candar(İsfendiyar)oğulları Türbesi yer almaktadır.
PERVANE MEDRESESİ
Medrese, Alâeddin Cami avlu kuzey girişinin karşısında bulunmaktadır. 1262 yılında şehrin ikinci defa alınışı anısına Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır.
Medrese, Alâeddin Cami avlu kuzey girişinin karşısında bulunmaktadır. 1262 yılında şehrin ikinci defa alınışı anısına Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır.
Kuzey-güney konumlu yapı dikdörtgen planlıdır. İki eyvanlı, açık
avlulu medrese tipinin güzel bir örneğidir. Girişi tamamen mermerden
yapılmış, süslü anıtsal bir kapı şeklindedir. Giriş eyvanının her iki
cephesinde birer oda vardır. Avlunun ortasında sekizgen bir şadırvan
bulunmaktadır. Avlunun doğu ve batı cephesinde kuzey-güney konumlu
uzanan ve üçer sütuna oturan kemerli revaklar yer almakta, revakların
gerisinde beşerden on adet küçük oda bulunmaktadır. Her hücrenin
içerisinde birer ocak ve sokağa bakan büyük penceresi mevcuttur.
Giriş eyvanının tam karşısında bulunan ana eyvanın önü kapatılmış
ve oda haline getirilmiştir. Üzerinde bulunan kitabeden bu değişikliğin
1889 yılında, Mutasarrıf Faik Bey zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Ana eyvanın solunda muhtemelen kışlık dershane olarak kullanılmış bir
oda bulunmakta, sağındaki avluda ise Pervaneoğulları’nın son hükümdarı
Gazi Çelebi ve kızının kabirleri yer almaktadır.
Yapı, orijinalinde düz toprak damlıdır. Sonradan dışarıya doğru
meyilli ve alaturka kiremitle kaplı ve kirpi saçakla biten çatı
yapılmıştır.
1932 ile 1970 yılları arasında Müze olarak görev yapan ve günümüzde
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün malı olan Medrese; 2002 yılında Kültür ve
Turizm amaçlı kullanılmak üzere Sinop Valiliği’ne tahsis edilmiştir.
Sinop Valiliği’nce Sinop’a özgü el sanatları ve mutfağı ile ilgili
kişilere tahsis edilerek çarşı haline getirilmiştir.
BALATLAR KİLİSESİ YAPI KOMPLEKSİ
Bizans dönemine ait bir yapıdır. Geniş bir alana yapılmış büyük bir avlu, haçvari simetrik planlı bir mekân vardır. Şapel ve diğer mekânlardan oluşan yapı, tümüyle dikdörtgen planlıdır.
Bizans dönemine ait bir yapıdır. Geniş bir alana yapılmış büyük bir avlu, haçvari simetrik planlı bir mekân vardır. Şapel ve diğer mekânlardan oluşan yapı, tümüyle dikdörtgen planlıdır.
Balatlar Kilisesi Yapı Kompleksi’nde, sadece şapelin tonozla örtülü
üst yapısı sağlam kalmıştır. Diğer bölümlerin üstü açıktır. Şapel
tavanı ve giriş mekânında boyalı freskler günümüze kadar gelebilmişse de
çok aşınmış ve tahrip olmuş durumdadır. Tüm duvarlarda dört sıra tuğla
ve dört sıra taş ardışık olarak kullanılmıştır. 2010 yılında Kültür ve
Turizm Bakanlığı ve Mimar Sinan Üniversitesi işbirliğinde bu alanda
başlatılan arkeolojik kazılara 2011 yılında devam edilmiş ve önümüzdeki
yıllarda da buradaki kazı çalışmalarının sürdürülmesi hedeflenmektedir.
PAŞA TABYALARI
Karakum yolu üzerinde bulunan yapının; denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla, 1853 Rus baskınından sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Yarım ay şeklinde olan tabyalar; üstte 11 adet top yatağı ile altta cephanelik ve mahzenlerden oluşan üçlü bir yapıdır.
Karakum yolu üzerinde bulunan yapının; denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla, 1853 Rus baskınından sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Yarım ay şeklinde olan tabyalar; üstte 11 adet top yatağı ile altta cephanelik ve mahzenlerden oluşan üçlü bir yapıdır.
SEYİT İBRAHİM BİLAL HAZRETLERİ TÜRBESİ
Ada Mahallesi’nin üst kısmında, radara çıkan yolun solunda, geniş bir alan içerisinde, Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin bitişiğinde yer almaktadır. Türbe; Yaş Bey diye anılan Hoca Ebubekir oğlu, Oğul Beyoğlu, Koçkad oğlu, İlbasmış’ın oğlu Emir Tayboğa için; oğlu Emir Beklemiş tarafından H 679 (M 1280) yılında yaptırıldığı ortadaki taş sandukanın kitabesinden anlaşılmaktadır. Türbedeki kenarları kafesle çevrili, kitabesiz ahşap sandukanın Seyit İbrahim Bilal’e ait olduğu tahmin edilmektedir.
Ada Mahallesi’nin üst kısmında, radara çıkan yolun solunda, geniş bir alan içerisinde, Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin bitişiğinde yer almaktadır. Türbe; Yaş Bey diye anılan Hoca Ebubekir oğlu, Oğul Beyoğlu, Koçkad oğlu, İlbasmış’ın oğlu Emir Tayboğa için; oğlu Emir Beklemiş tarafından H 679 (M 1280) yılında yaptırıldığı ortadaki taş sandukanın kitabesinden anlaşılmaktadır. Türbedeki kenarları kafesle çevrili, kitabesiz ahşap sandukanın Seyit İbrahim Bilal’e ait olduğu tahmin edilmektedir.
Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin zemininden kot olarak yüksekte olması
nedeniyle camiden dört basamaklı bir merdivenle türbeye geçiş
sağlanmıştır. Türbe içinde bir büyük iki orta bir de küçük olmak üzere
toplam dört sanduka yer almaktadır.
SULTAN HATUN TÜRBESİ
Arkeoloji Müzesi bahçesinde bulunan ve halk arasında “Aynalı Kadın Türbesi” adıyla bilinen yapı; kemerli kapı girişin üzerinde bulunan kitabeye göre H 797 Ramazan ayında (M 1395 Haziran ayında) inşa ettirilmiş olup içerisinde bulunan 3 adet sandukadan birisi (büyük ihtimalle en büyüğü) H 797 (M 1395) tarihinde vefat eden Osmanlı Padişahı Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın kızı Sultan Hatun’a aittir. Sultan Hatun, aynı zamanda Candaroğlu Beyi Süleyman Paşa’nın da karısıdır. Diğer kabirlerin kime ait olduğu belli değildir.
Arkeoloji Müzesi bahçesinde bulunan ve halk arasında “Aynalı Kadın Türbesi” adıyla bilinen yapı; kemerli kapı girişin üzerinde bulunan kitabeye göre H 797 Ramazan ayında (M 1395 Haziran ayında) inşa ettirilmiş olup içerisinde bulunan 3 adet sandukadan birisi (büyük ihtimalle en büyüğü) H 797 (M 1395) tarihinde vefat eden Osmanlı Padişahı Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın kızı Sultan Hatun’a aittir. Sultan Hatun, aynı zamanda Candaroğlu Beyi Süleyman Paşa’nın da karısıdır. Diğer kabirlerin kime ait olduğu belli değildir.
Kare planlı olan türbe kesme taştan yapılmıştır. Dönemindeki diğer
kare planlı türbelere bakıldığında orijinal üst örtüsü kubbe olması
gereken yapı, bugün ahşap çatı ve alaturka kiremitle örtülüdür. Ön
cephesi hariç üç cephesinde birer adet olmak üzere toplam 3 adet
penceresi bulunmaktadır.
HATUNLAR TÜRBESİ
Cezayirli Ali Paşa Camii’nin kuzeybatı cephesinde yer almaktadır. Kare planlı tek kubbeli tipik bir Candaroğlu türbesidir. Türbe içerisinde iki adet sanduka bulunmaktadır. Türbenin inşa kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin adına yapıldığı hakkında açık bir malumat yoktur. Ancak, soldaki sandukanın baş şahidesinin iç kısmındaki kitabeye göre; İskender Kızı Ture Hatun ismi geçmektedir. Buna göre; türbenin Celaleddin Beyazıd’ın oğlu İskender’in karısı ile kızı “Ture Hatun” için yaptırıldığını tahmin etmekteyiz.
Cezayirli Ali Paşa Camii’nin kuzeybatı cephesinde yer almaktadır. Kare planlı tek kubbeli tipik bir Candaroğlu türbesidir. Türbe içerisinde iki adet sanduka bulunmaktadır. Türbenin inşa kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin adına yapıldığı hakkında açık bir malumat yoktur. Ancak, soldaki sandukanın baş şahidesinin iç kısmındaki kitabeye göre; İskender Kızı Ture Hatun ismi geçmektedir. Buna göre; türbenin Celaleddin Beyazıd’ın oğlu İskender’in karısı ile kızı “Ture Hatun” için yaptırıldığını tahmin etmekteyiz.
YESARİ BABA TÜRBESİ
Bektaşi Tekkesi adıyla bilinen mevkide yer alan küçük bir türbedir. Bu alandaki temel kalıntılarından burada bir tekke yapısının olabileceği; türbe ve çevresindeki muhtemel mezarların tekkenin hazire kısmını oluşturduğu düşünülmektedir.
Bektaşi Tekkesi adıyla bilinen mevkide yer alan küçük bir türbedir. Bu alandaki temel kalıntılarından burada bir tekke yapısının olabileceği; türbe ve çevresindeki muhtemel mezarların tekkenin hazire kısmını oluşturduğu düşünülmektedir.
Tarihi eser olarak tescilli olan türbe içerisinde ve tam ortasında H
1297 (M 1880) tarihinde vefat eden Bektaşi Şeyhi Yesari Baba’nın kabri
bulunmaktadır. Orijinalinde güney duvarı üzerinde olması gereken ve
bugün batı duvarı üzerinde bulunan mermer kitabesine göre ilk yapı H
1300 (M 1883) yılında yapılmıştır.
CEZAYİRLİ ALİ PAŞA CAMİİ
Seyit İbrahim Bilal Hazretleri Türbesi bitişiğindedir. İlk olarak
ne zaman ve kimin yaptırdığı bilinmeyen cami, 1866 tarihinde Cezayirli
Ali Paşa ve 1896 tarihinde de Sultan Abdülhamit Han tarafından tamir
ettirilmiştir. 1874 tarihinde inşa ettirilmiş bir minaresi vardır.
Ahşaptan yapılmış ve bugün kayıp olan kitabesine göre; Cezayirli Ali Paşa, Eski Kaptanı Derya ve Kalyon Nazırıdır.
HACI ÖMER (TERSANE/İSKELE/GÜMRÜK) CAMİİ
Tersane mevkiindedir. 1903 senesinde eşraftan Hacı Çerkez Ömer
Efendi tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Daha önce bunun yerinde
İsmail Ağa Gümrük Camii adıyla bilinen ahşap bir cami vardı. Bu ahşap
camiin ilk banisinin Karpuzcu oğlu Mehmed Ağa isminde bir zat olduğu
rivayet edilmekte ise de inşa tarihi bilinmemektedir. Kaleyazısı Camii
banisinin de Mehmed Ağa adında bir hayır sahibinin olması bu ahşap Camii
yaptıranın da aynı zat olması muhtemeldir.
Camiin, Sinop tersanesinde çalışanların ibadet ihtiyaçlarına hizmet verdiği sanılmaktadır.
KALEYAZISI (MEHMED AĞA) CAMİİ
1651 senesinde Mehmed Ağa tarafından yapımına başlanmış, 1909
yılında da ahali tarafından tamir edilerek yenilenmiş ve kuzeybatı
köşesine kesme taştan yapılmış güdük bir minare de eklenmiştir. Ayrıca
Camiin ön cephesindeki moloz taş duvarların ahşapla bu onarım sırasında
kaplandığı tahmin edilmektedir. Günümüzde de ön cephe 1. kat ve çatı
alınlığı ahşap kaplama olan yapı, bu durumuyla cepheden ahşap bir konut
görüntüsü vermektedir. Yapı, Sinop’ta Osmanlı döneminde görülen ahşap
çatılı ve dikdörtgen planlı cami şemasına tipik bir örnektir. 2009
yılında onarım geçirmiş olan yapının mihrap ve minberi orijinal
değildir. Yapının güney tarafındaki hazirede 6 adet mezar bulunmaktadır.
KEFEVİ CAMİİ
Şeyh Mahmud Çelebiyyül Kefevi; 1575 senesinde Sinop’a kadı olarak
gelip görevini bıraktıktan sonra bu Camiyi yaptırmıştır. Yapı, daha
sonra 1895 senesinde Mutasarrıf Bekir Paşa tarafından tamir
ettirilmiştir. Camiye 1920’li yıllardan sonra Ayetler ve mübarek
kelimeler nakşettirilmiştir.1581 senesinde vefat etmiş olan Mahmud Çelebiyyül Kefevi Hazretlerinin kabri, Camiin güney tarafındaki bahçe içerisinde bulunan hazirede yer almaktadır. Camiin kitabesi, batı duvarındaki giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır.
SARAY CAMİİ
Giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre; H 776 (M 1375) senesinde
Candaroğlu Beyi Sultan Celaleddin (Kötürüm) Bayezid döneminde
yaptırıldığı anlaşılan ve Saray Camii namıyla bilinen bu Camii, kesme
taştan yapılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı olup üzeri bir kubbe
ile örtülüdür. Saray Camii, Sinop’ta bu plan tipinin en büyük örneğidir.Sinop Kitabeleri adlı eserde; Camiin batı tarafındaki küçük bir bahçe içerisinde iki adet kabir bulunduğu yazılı olsa da bugün burada bir adet sanduka mezar görülebilmektedir. Sandukanın ya da mezar taşının kitabesi olmadığından kim olduğu bilinememektedir. Sandukanın inşa tarzı Selçuklu dönemine işaret etmektedir.
CANDAR (İSFENDİYAR) OĞULLARI TÜRBESİ
Alâeddin Camisi'nin avlusunda kuzeydoğu köşede bulunan Türbe,
Candaroğulları’ndan Celalettin Beyazıt ile oğlu İsfendiyar ve
İsfendiyar’ın oğlu İbrahim Bey’ler ile bu aileye mensup zatların
kabirlerini ihtiva etmektedir. Yapım kitabesi olmayan türbenin hangi
tarihte ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinememektedir. Vakfiyesi
“İbrahim Bey” diye kayıtlıdır.
Türbe; kuzey-güney konumlu, dikdörtgen planlı ve tek kubbeli bir
yapıdır. İçindeki sandukalar dönemin Türk taş işleme ve oymacılığının
güzel örneklerindendir. Türbenin giriş kapısının üstünde “Her nefis
ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz” ayetleri yazılıdır.
YEŞİL TÜRBE
Alâeddin Camiin doğusunda ve Sakarya Caddesi üzerinde yer alan
türbe; kare planlı ve üzeri kubbeyle örtülü bir 15. yy yapısıdır. Giriş
üzerinde kitabesi bulunmayan binanın yapım tarihi meçhuldür. İçerisinde 5
adet sanduka bulunmakta olup bu sandukaların üzerleri ahşap kafeslerle
kapatılmıştır.
Kabirlerden birinin Seyit Yeşil Mustafa Baba olduğu rivayet
edilirse de bunu teyit edecek bir kitabe bulunmamaktadır. Ancak Hüseyin
Hilmi’nin “Sinop Kitabeleri” adlı eserinde verdiği malumata göre, Yeşil
Mustafa Baba’nın silsilesi şöyledir: Hz. İmam Ali’nin (k.v) oğlu Hz.
Seyit İmam Hüseyin oğlu Hz. Seyit İmam Zeynel Abidin oğlu Hz. Seyit İmam
Muhammed Bakır oğlu Hz. Seyit İmam Caferi Sadık oğlu Hz. Seyit İmam
Musa Kazım oğlu Hz. Seyit Abdullah el Ekber oğlu Hz. Seyit Muhammed el
meşhur Çaçe Sultan oğlu Hz. Seyit Musa oğlu Hz. Seyit İsa kızı Hz.
Seyide Fatma kızı Hz. Seyide Halime oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa Göllü
oğlu Hz. Şeyh Seyit Recep oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa (r.a)
Bu silsileye göre; Sinop merkez Ada Mahallesinde metfun bulunan
Seyit İbrahim Bilal Hazretleri Gerze Yenikent Beldesi Çeçe Sultan
Köyü’nde metfun bulunan Çeçe Sultan’ın amcasıdır.
MEYDANKAPI (SÜLEYMANİYE) CAMİİ
Meydankapı mevkiindedir. Caminin ilk yaptıranın Şeyh Ömer Efendi
olduğu ve yapımı için 1723 tarihi verilse de caminin yapım kitabesi
yoktur. Daha sonra 1877 senesinde Mutasarrıf Ahmet Kemal Paşa
tarafından; Kanuni Sultan Süleyman adına İçkalede mevcut olup harap olan
Camii Şerifin vakfiyesiyle bu cami tamir edilmiş ve buna binaen
Meydankapı Camisi'nin adı da Sultan Süleyman’ın adına izafeten
Süleymaniye Camisi olarak anılmaya başlanmıştır.
İç mekânı kareye yakın dikdörtgen planlı olan caminin üzeri ahşap
çatı ile örtülüdür. Caminin ahşap minaresi son onarımda yenilenerek
gövdesi bakırla ve külah bölümü ise kurşun levhalarla kaplanmıştır.
Harim kısmına caminin kuzey duvarına ekli olup son onarımda yenilenmiş
olan ahşap giriş bölümünden girilir. Ahşap giriş bölümünün üst katı
hanımlar mahfili olarak düzenlenmiştir. Bu giriş bölümünün sağındaki
merdivenle minareye, solundaki merdivenle de üst kattaki mahfil kısmına
çıkış sağlanmaktadır.
Altta dikdörtgen, üstte ise sivri kemerli pencereler dikkati
çekmektedir. Cami duvarlarında görülen değişik boyutlu taşlar 1877
onarımının kanıtları olsa gerektir. Son olarak 2010 yılında onarıma
başlanılan camii 2011 yılında yeniden ibadete açılmıştır.
FETİH BABA MESCİDİ
Orijinalinde kare planlı olan bu yapı 1970’li yıllarda yol
genişletme çalışmaları kapsamında kuzey tarafı yıkılarak güney yönüne
doğru çekilmiş ve bugün enine planlı görünümde olup, harim kısmı ancak 2
saf sığabilecek kadar kalmıştır.
Ön cephesi kesme taş malzemeden inşa edilmiş olan bu yapının üzeri
ahşap çatı ve alaturka kiremit ile kapatılmıştır. Mescit, 1923 yılında
neşredilen Hüseyin Hilmi ULUĞ’un Sinop Kitabeleri adlı eserinde giriş
kapısının doğu tarafında yer aldığı belirtilen ve bugün yerinde olmayan
kitabeye göre H 754 (M 1353/1354) senesinde Uslu Beyoğlu İsmail Bey
tarafından yaptırılmıştır. H 1324 (M 1906/1907) senesinde Fetih Baba
tarafından tamir ettirilmiştir. Tamir kitabesi kapının üstünde
bulunmaktadır.
Mihrabı aynı Sultan Alâeddin Camiinde olduğu gibi mermerden
yapılmış ve etrafı Ayetelkürsi ile çevrilmiştir. Mescidin kıble
tarafında, bahçede Fetih Muhammed Baba isminde bir zatın kabri var ise
de; kitabeleri kırılmış ve bir kısmı da kaybolmuş olduğundan bu zatın
kim olduğu, hangi sene buraya defnedildiği anlaşılamamaktadır.
Birisi kapının üzerinde olmak üzere ön cephe duvarında toplam 2
adet kitabe bulunmaktadır. Kapı üzerindeki kitabe Fetih Baba tarafından
yaptırılan tamir kitabesidir. Girişin batı yönündeki kitabe ise tahrip
olduğu için tam olarak okunamamıştır.
ÇEÇE SULTAN TÜRBESİ
Gerze ilçesi Yenikent Beldesi sınırları içerisinde bulunan Çeçe
Sultan Türbesi Selçuklular döneminden kalma tek katlı ve tek mekânlı bir
yapıdır. Ön cephenin sağ kenarında küçük boyda, kenarı kesme taştan
yapılmış kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Kapı üzerinde küçük
ebatta dikdörtgen şeklinde taş üzerine Selçuklu yazı stilinde yazılmış
bir kitabesi vardır.
Türbe binası içinde 8 adet sanduka mezar bulunmaktadır. Girişin
önünde yer alan 5 adet küçük boyda sandukanın Çeçe Sultan’ın kızlarına,
bu kabirlerin güneyinde yer alan iki adet büyük sandukanın solda
olanının Çeçe Sultan’a, diğerinin ise Çeçe Sultan’ın oğluna ait olduğu
söylenmektedir. Girişin tam karşısında kuzey duvarına bitişik olan 1
adet kabir daha vardır ki, bunun da Çeçe Sultan’ın sancaktarına ait
olduğu söylenir.
Söylencelere göre; Çeçe Sultan’ın asıl adının Seyit Muhammed
olduğu, Horasan’da yaşadığı, babasının adının Seyit Abdullah olduğu ve
12 İmamlardan Musa El-Kazım’ın ve aynı zamanda Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in 7. göbekten torunu olduğu anlatılmaktadır. Çevredeki
köylülerce her yıl yapılmakta olan Hıdrellez kutlamaları genellikle
burada gerçekleştirilmektedir. Sinop merkezdeki Yeşil Türbe’de 1920’li
yıllarda bulunan tasdiksiz şecereye göre; Sinop merkez Ada Mahallesinde
metfun bulunan Seyit İbrahim Bilal Hazretleri, Çeçe Sultan’ın amcasıdır.
Hüseyin Hilmi’nin bize aktardığı bu şecere şöyledir: Hz. İmam Ali’nin
(k.v) oğlu Hz. Seyit İmam Hüseyin oğlu Hz. Seyit İmam Zeynel Abidin oğlu
Hz. Seyit İmam Muhammed Bakır oğlu Hz. Seyit İmam Caferi Sadık oğlu Hz.
Seyit İmam Musa Kazım oğlu Hz. Seyit Abdullah el Ekber oğlu Hz. Seyit
Muhammed el meşhur Çaçe Sultan oğlu Hz. Seyit Musa oğlu Hz. Seyit İsa
kızı Hz. Seyide Fatma kızı Hz. Seyide Halime oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa
Göllü oğlu Hz. Şeyh Seyit Recep oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa (r.a)
DURAKHAN KERVANSARAYI
1265 yılında Selçuklu Veziri Muiniddün Süleyman Pervane tarafından
yaptırılmıştır. Kervansarayın duvarları o zamanki inşaat tekniğine uygun
olarak moloz, taş, kireç ve harçla yapılmıştır. Ortasında 22,5 x 14 m
ebadında bir avlu vardır. Bu avlunun etrafında 13 oda sıralanmıştır.
Han’a giriş kapısı üst kemeri taştan ve hiç bir tutucu madde
kullanılmadan yapılmasına rağmen, bugüne kadar sağlam olarak gelmiştir.
İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri arasındaki ticaret yolu üzerindeki han
bu konumu itibariyle uzun süre işlevini sürdürmüştür. Aslına uygun
olarak restore edilen yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün idaresi ve
denetimindedir.
TERELEK KAYA MEZARI
MÖ 7. yy’da yapıldığı sanılmaktadır. Durağan İlçesi Köklen Köyü
Kemerbahçe Mahallesi sınırları içerisinde bulunmaktadır. Terelek Kaya
Mezarı, Gökırmak vadisine hâkim durumda olan çok yüksek bir yerde
bulunmaktadır. Önde 3 sütunlu giriş bölümü ve arkada mezar odasından
oluşmaktadır. Mezarın ön cephesinde sütunlar üzerinde, alınlık
diyebileceğimiz bölümde kabartma olarak bir insanla aslanın mücadelesi,
bunun sol tarafında ise boynuzlar arasında bir insan başı görülmektedir.
AMBARKAYA KAYA MEZARI
MÖ 6. yy’da yapıldığı tahmin edilmektedir. Mezar Durağan İlçesinin
doğusunda (Durağan-Vezirköprü karayolu üzerinde) ve Gökırmak’ın güney
kenarındaki Karadeğin Mahallesinde 20 metre yükseklikte kalker bir
kayaya oyulmuştur. Önde 3 sütunlu giriş bölümü ve arkada mezar odasından
oluşmaktadır.
SALAR KÖYÜ KAYA MEZARI
MÖ 7. yy’da yapıldığı sanılmaktadır. Boyabat İlçesi Salar Köyünde
bulunmaktadır. Kalker kaya yüzeyi düzeltilerek meydana getirilen mezar
anıtı, ana kaya gövdesinin oyulmasıyla önde 3 sütunlu giriş bölümü ve
arkada dikdörtgen mezar odasından oluşmaktadır.
© İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder