24 Aralık 2011 Cumartesi

Tarihi ile Kastamonu

Kastamonu’nun, arkeolojik bazı kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda Paleolitik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir kronolojiye sahip olduğu görülür.Anadolu arkeolojisi içerisinde bölge üzerine pek araştırma olmaması nedeniyle Kastamonu üzerine bilgiler de özellikle erken dönemler için çok yetersizdir. Kısıtlı sayıdaki yüzey araştırması ve kazı çalışmasına bakarak elde edilen veriler ise bölge arkeolojisinin Anadolu tarihi açısından yine de önemli olduğunu vurgular. Yapılan araştırmalar bölgenin Paleolitik dönemle birlikte neolitik, kalkolitik ve erken tunç dönemlerine kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olduğunu gösterir.


Bu çağların sonrasında, M.Ö. II. Bin Anadolu tarihi coğrafyasına bakıldığında Kastamonu ve çevresinde Pala ve Tummana adı verilen kavimlerin yerleşik olduğu görülür. Bu kavimlerin kullandığı dile Palaca adı verilirken, çivi yazısı formatındaki yazılarını içeren çok az sayıda kil tablete de Hitit arşivlerinde rastlanmıştır. Büyük ihtimalle Transkafkasya kökenli olan bu kavimler yakın akrabaları olan Hititler ve Luwiler ile aynı çağlarda Anadolu’ya gelmiş ve bu bölgeye yerleştikleri düşünülmektedir.

TAPRAMMİ’NİN SIRRI
MÖ II. Binin sonlarında bölgedeki Hitit varlığı Kastamonu’nun Devrekani ilçesi sınırlarındaki Kınık kazısı ile ortaya konmuştur. Buradan elde edilen gümüş sanat eserleri klasik Hitit sanatının özelliklerini yansıtırken, kazılarda bulunan diğer arkeolojik buluntular da bölgenin Erken Tunç (M.Ö. 3000) döneminden itibaren iskân edildiğini gösterir.

Kınık kazıları, Hitit kültürünün somut kanıtlarını Kastamonu’da ortaya koyarken bir yandan da bu kazılarda bulunan özel bir metal kap sayesinde de önemini ortaya koydu. Taprammi Çanağı adı verilen üzerinde kabartma şeklinde av sahneleri bulunan kap, ismini üzerindeki Hitit hiyeroglifleri ile yazılmış “Taprammi” kelimesinden alır. Bu kelime bir isim olmakla beraber, bu ismin Hitit’in başkenti Hattuşa’da çok önemli bir tüccara ait olduğu da vakit geçmeden belirlendi.

Hititlerin yıkılmasıyla bölge bir müddet Phryg hakimiyeti altında kalıp, daha sonra Kastamonu sırasıyla Lydia, Pers, Helen ve Pontus Devletlerinin denetimine girer. Gnaeus Pompeus Magnus tarafından Roma İmparatorluğuna dahil edilen bölge, Bizans hakimiyeti sonrasında MS 1211 tarihinden itibaren kesin olarak Türk İslam bayrağını taşır.

Paphlagonia (Paflagonya) ve Homeros’un İlyadası’nda Paphlagonialılar
M.Ö. 1200’lü yılların sonlarına doğru Hitit Devleti yıkılırken Anadolu, özellikle Balkanlar’dan gelen Trak Kavimlerinin tarafından istila edilmişti. Bu Tak kabilelerinden olan ve özellikle Eskişehir Afyon dolaylarında hâkimiyeti bilinen Frigler Kastamonu bölgesinde de siyasal bir güç olmayı başarmışlardı. M.Ö. 7. Yy’da Kimmer istilasına maruz kalan bölge, daha sonra Lydia kralı Alyettes’in Kimmer tehlikesini ortadan kaldırması ile kral Kroissos döneminde ( M. Ö. 561-546 ), Lydia egemenliğine girmiştir. M.Ö. 546 yılından itibaren ise bölgede Pers hâkimiyeti başlar.
M.Ö. I. Bin olarak anılan çağla birlikte Kastamonu Bölgesi Paphlagonia olarak adlandırılır. Bu bölgenin halkı açık olmamakla birlikte batıdan yani Balkanlar’dan gelmiş bir Thrak boyunun uzantısı olduğu düşünülebilir. Antik tarihçilerden Ksenphon Paphlagonia bölgesinde“Kotys” adlı bir liderden söz eder ki, bu isime Thrakialılar arasında sık rastlanır. Ancak, Thrak göçlerinden etkilense bile bölge, halkının önemli bir bölümünün bu bölgede M.Ö. II. Binyılda yaşadığı bilinen Palaların devamının olması daha da mümkün görünmektedir.

Yazılı kaynaklarda Paphlagonia ve Paphlagonia Bölgesinden ilk bahsedilen yer ünlü ozan Homeros’un Troya Savaşını anlattığı İlyada adlı eseridir. Homeros bu eserinde Paphlagonialıları Pylamenes ve oğlu Harpalion önderliğinde Akhalara karşı Troyalıların saflarında savaşan onurlu bir halk olarak gösterir.

Anadolu’da başlayan Pers hakimiyeti ile Papahlagonia Phrygia satraplığına bağlanmıştır. Aynı yıllarda yani M.Ö. 6. yy’da bölgenin kıyı kesimleri Ionia Bölgesi şehri olan Miletos tarafından kolonize edilmeye başlamıştır. M.Ö. 333 yılına gelindiğinde Büyük İskender yönetimi altına giren bölgede M.Ö. 298 yılında Ktistes Mitridates tarafından Pontus Devleti kurulmuştur.

GÜN YÜZÜNE ÇIKAN ANTİK BAŞKENT, POMPEIOPOLIS
Antik dönemin başlarında “Paphlagonia” olarak adlandırılan Kastamonu ve bölgesinde M.Ö. 65-64 yıllarından itibaren Roma hakimiyeti yaşanmaya başlar. Roma bölgenin kültür dokusuna nüfuz edemese de kendini bölgenin metropolisi yani başkentliğini de yapan Taşköprü’deki antik Pompeiopolis kentinde gösterir.

Bu antik kent M.Ö. 64 yılında kurulmakla birlikte en güçlü zamanını Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un damadı olan Klaudius Severus’un valilik yaptığı dönemde (M.S II. yy) yaşamaya başlar. Bu yöneticiyle birlikte Pompeiopolis başkent konumuna yükselir. Kent, Paphlagonia Bölgesinde “Metropolis Sebaste” yani Paphlagonia’nın ana ve kutsal şehri konumunda anılmaya başlar.

M.S. 150–300 yılları arasında başkentliği devam eden kentin M.S. 325’ler itibariyle piskoposluk olarak temsil etmesi bölgede Hıristiyanlığın yayılmaya başladığını göstermektedir. M.S 536–553 yıllarında başpiskoposluğa yükselen kent M.S 13. yy’a kadar piskoposluk listelerinde var olmaya devam etti.

Antik kentte son iki sezondur Münih Üniversitesi’nden Prof. Dr. Latife Summerer başkanlığındaki uluslararası bir ekip tarafından arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Antik kentin ana yapısının belirlenmesine yönelik yapılan kazı çalışmaları içindeki jeofizik çalışmalarında şu ana dek, hamam, agora (Pazar alanı-forum), iki adet tiyatro ve bir adette İmparator Augustus’a ait olduğu düşünülen bir tapınak yapısı belirlendi.

CASTAMON’DAN KASTAMONU’YA
Kastamonu ismine ilişkin bilimsel bir etimolojik çalışma yapılmamıştır. Kentin ismine dair birkaç farklı görüş olsa da günümüzde Bizans Döneminde bölgede hüküm süren Komnen Sülalesine atfen bulunan isimlendirme akla yakın gelmektedir. Bu isimlendirme kökeni ise Komnenlerin Kalesi anlamına gelen Kastra-Komnen olmasına karşın aynı sülale dönemi yazılı kayıtlarında Kastamonu, Castamon olarak görülür.

M.S. 11–12 yüzyıl Bizans kaynaklarında Kastamonu kenti ilk olarak Castamon olarak anılmaya başlar. Bu dönemde Bizans İmparatorluk ailelerinden Komnenoiler’e ait tahkimatlı bir yerleşim olarak karşımıza çıkan kent, 1084 yılı ile itibariyle Emir Kara Tigin Bey komutasındaki Türklerin eline geçer. Bu tarih ile Türklerle tanışan Kastamonu, 1211 yılına kadar Bizans ve Türklerin arasında sürekli el değiştirir.

1211-1212 tarihi ile birlikte Kayı Boyundan olan Emir Hüsameddin Çoban Bey tarafından bölge tamamen Türk hâkimiyetine geçirilir ve böylece Kastamonu’da Çobanoğulları Beyliği kurulur. Yaklaşık olarak 1295’li yıllara kadar hüküm süren bu beylikten sonra, Eflâni tımarına bağlı Şemseddin Yaman Candar tarafından yine Kastamonu merkezli Candaroğulları Beyliği kurulur. Bu dönemde kent bir ilim ve sanat merkezi haline gelerek, dönem Türk-İslam dünyası içerisinde saygın bir konuma yükselir. 1461 tarihine gelindiğinde Fatih Sultan Mehmed, beyliği Osmanlı Devleti sınırlarına katarak önemli bir sancak haline getirir.

Osmanlı imparatorluğu döneminde, idari taksimat bakımından, geçmişten gelen bir yönetim merkezi olma özelliğini sürdüren Kastamonu Sancağı, doğuda Samsun, batıda İzmit, güneyde Kalecik ve kuzeydeki doğal sınırı olan Karadeniz sahili ile imparatorluğun geniş bir eyaleti olarak, cumhuriyete kadar bir idari merkez konumunu sürdürmüştür. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yapılan yeni değişikliklerle Kastamonu 12 ilçe ile birlikte, bir il olma özelliğini korumuştur.

MİLLİ MÜCADELE’DE ANITSALLAŞAN BİR KENT
Çanakkale Savaşları ile birlikte Milli Mücadele’de de çok önemli rol oynayan Kastamonu, bu savaşın kazanılmasında önemli bir etken olan İnebolu-Ankara lojistik hattında, İnebolu mavnacılarından başlayarak, kağnı kollarını çeken Şerife Bacılar, Halime Çavuşlar, Necibe Nineler ve 10 Aralık 1919 tarihinde Anadolu’nun ilk kadınlar mitingini yapan kadınlarına kadar anıtsallaşan isimlere ve efsaneleşen olaylara da imza atmıştır.

Çanakkale Savaşlarından başlayarak Milli Mücadele yıllarında artarak devam eden Kastamonu insanının göstermiş olduğu yararlılıkları, Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılı 24 Ağustos tarihinde Kastamonu İnebolu ilçesinden başlatmış olduğu “Şapka ve Kıyafet İnkılabı” ile onurlandırmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu devrimi gerçekleştirme yerindeki seçimi; milletini seven geleneklerine bağlı ve ilerici Kastamonu ve Kastamonu halkının arasında olması ise asla tesadüfi değildir.

Türkiye’de bir ilk ve tek olarak T.B.M.M. tarafından 9 Nisan 1924 tarihinde İnebolu ilçemiz Mavnacılar Loncasına verilmiş olan Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası ve Vesikası’da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilimize vermiş olduğu yüksek onurlardan bir diğeridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mutluluğun Anahtarı