3 Kasım 2011 Perşembe

İnsan ölünce Neler Oluyor


Bedenin Ölümü (Dışarıdan Görünen Ölüm) Ölüm anında ruh, bu dünyadaki insanların içinde yaşadıkları boyuttan ayrılırken, geride cansız bedenini bırakır. Deri değiştiren canlılar gibi, bu dünyadaki bedenini geride bırakır ve asıl hayatına doğru ilerler. Ancak geride kalan bedenin karşılaşacakları da ibret vericidir. Özellikle bu bedene hayattayken gereğinden fazla değer verenler için.

Peki öldükten sonra bu bedenin başına neler geleceğini ayrıntılı olarak düşündünüz mü hiç?
Bir gün öleceksiniz. Belki hiç beklenmedik bir şekilde. Ekmek almak için bakkala giderken yolda bir araba kazası geçireceksiniz. Ya da amansız bir hastalık hayatınıza son verecek. Veya bir anda kalbiniz duracak.

Böylece ölümü tatmaya başlayacaksınız.
Bu andan itibaren de, bedeninizle hiçbir ilişkiniz kalmayacak. Hayat boyu "ben" dediğiniz ve sahiplendiğiniz o beden, sıradan bir et parçası haline gelecek. Ölümünüzle birlikte bedeninizi başka insanlar taşımaya başlayacaklar. Etrafta ağlayanlar, "daha dün buradaydı", "dağ gibi adamdı" diyenler olacak. Sonra o bedeni alıp evin bir odasına, belki de morga koyacaklar. Orada bir gece bekleyecek. Ertesi gün gömme işlemleri başlayacak. Cansız bedeni alıp gasilhaneye götürecekler. Görevli, kaskatı kesilmişolan bedeninizi soğuk suyla yıkayacak. Ancak bu aşamada ölümün izleri de bedende aşikar hale gelecek. Morarmalar başlayacak.


Daha sonra bedeni beyaz bir bezle, kefenle saracaklar. Sonra da tahta tabuta koyup üstüne yeşil bir örtü örtecekler. Cenaze arabası gelecek, tabutu devralacak. Araba mezarlığa doğru ilerlerken, yolda hayat devam edecek. Bazı insanlar cenaze geçiyor diye saygı gösterecek, çoğu kendi işine bakacak. Sonra mezarlığa gelinecek. Tabut, sizi sevenler ya da seviyor gibi görünenler tarafından ellerde taşınacak. Etrafta muhtemelen yine ağlayanlar, sızlananlar olacak. Sonra o kaçınılmaz yere, mezara gelinecek. Üstünde sizin isminiz yazılı... Bedeni tabuttan çıkarıp beyaz kefenle birlikte mezarın içine atacaklar. Ve sonra son işyapılacak. Ellerine kürek alanlar, beyaz kefenin içindeki bedenin üzerine toprak atmaya başlayacaklar. Kefenin ağzını açıp içine de toprak atacaklar. Ağzınıza, burnunuza, boğazınıza, gözlerinize topraklar dolacak. Topraklar yavaşyavaşkefeni örtecek. Biraz sonra işleri bitecek ve gidecekler. Mezarlık her zamanki derin sessizliğine bürünecek. Gidenler, kendi hayatlarına geri dönecekler, ama gömülen beden için artık hayatın hiçbir anlamı kalmamışolacak. Dünyadaki hiçbir güzellik, hiçbir güzel ev, güzel insan, güzel manzara artık o beden için bir şey ifade etmeyecek. Bedeniniz, hiçbir dostunuzla artık görüşemeyecek. Beden için var olan tek şey, artık yalnızca toprak ve onun içindeki bakteri ve kurtlar olacak.


Öldükten Sonra Ne Hale Geleceğinizi Hiç Düşündünüz mü?
Zaten gömülmenizle birlikte bedeniniz hem içten hem de dıştan gelen etkilerle hızlı bir parçalanma sürecine girecek.
Vücutta oksijen kalmayacağından, bir süre sonra mikroplar faaliyete geçerek bedene yayılacaklar.
Karında toplanan gazlar cesedi şişirecek ve bu şişlik vücudun her tarafına yayılarak, bedeni tanınmaz hale getirecek.
Bundan sonra gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağızdan ve burundan kanlı köpükler gelmeye başlayacak.
Çürüme ilerledikçe kıllar, tırnaklar, avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacaklar.
Bu dışdeğişmeyle beraber, iç organlarda da (akciğer, kalp ve karaciğerde) çürüme başlayacak.
En korkunç olay ise bu noktada gerçekleşecek; karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatacaklar ve bedenden tahammül edilmez derecede pis kokular yayılacak. (Ölü insan kokusu, dünyanın en iğrenç kokularındandır.)
Bu süre içinde kafadan başlamak üzere, adaleler de yerlerinden ayrılacak.
Cilt ve yumuşak kısımlar tamamen dökülecek ve iskelet gözükmeye başlayacak.
Beyin tamamen çürüyecek ve kil görünümünü alacak, kemikler bağlantılarından ayrılacak ve iskelet dağılmaya başlayacak...
Bu olay, ceset bir toprak ve kemik yığını haline gelene kadar böylece devam edecek.
"Ben" sandığınız bedeniniz böylelikle korkunç ve iğrenç bir şekilde yok olacak. Geride kalanlar sizden söz ederken, topraktaki tüm kurtlar, böcekler ve bakteriler sizin etlerinizi kemirecekler.
Eğer bir kaza sonucunda ölür de, gömülmezseniz, o zaman çok daha feci bir manzara ortaya çıkacak. Bedeniniz, sıcak havada açıkta kalmışbir et gibi, kurtlanacak, birkaç gün içinde bir kurt yumağı haline dönüşecek. Kurtlar, son et parçasını da yiyene kadar iskeletin kıvrımları arasında dolaşacaklar.
Böylece "en güzel bir biçimde" yaratılmış olan insan hayatı, olabilecek en korkunç biçimde sona erecek.
Peki neden?
İnsan vücudunun öldükten sonra bu hale getirilmesi Allah'ın dilemesiyledir. Ve bunun çok büyük bir hikmeti vardır. İnsan, kendisinin aslında bedenden ibaret olmadığını, bedeninin yalnızca kendisine giydirilmişgeçici bir kılıf olduğunu, bu korkunç sonu görerek anlamalı, bedenin ötesinde bir varlığı olduğunu hissetmelidir. İnsan, sadece bedenden ibaret olamayacağını, bedenin ötesinde onu bir araç olarak kullanan ruhun var olduğunu anlamalıdır.
Allah kendini "et ve kemikten" ibaret sanan insana, belki de bunun bir aldanışolduğunu kavratmak için böyle ibret verici bir son hazırlamıştır.
İnsan, bedeninin ölümüne bakmalı, bu geçici dünyada adeta sonsuza kadar kalacakmışgibi sahiplendiği ve bütün arzularına boyun eğdiği bedeninin akıbeti hakkında düşünmelidir. O beden toprağın altında çürüyecek, kurtlanacak ve iskelete dönüşecektir.

DÜNYA HAYATININ GEÇİCİLİĞİ
Hiç düşündünüz mü?
Neden insan sık sık temizlenmek zorundadır? Neden temizliğine, bakımına dikkat etmezse, vücudu, ağzı kokar, cildi ve saçı yağlanır? Neden terler ve bu terin kokusu son derece kötüdür?
İnsanın aksine, çicekler son derece güzel kokulara sahiptirler. Gül ya da karanfil, pis çamurlu bir toprakta yetişmelerine rağmen binlerce yıldır son derece güzel kokarlar. Ama insan, biraz dikkat etmediğinde kötü kokmaya başlar ve bunu ancak iyi bir bakımla engelleyebilir.
Neden böyle olduğunu, insanın neden bu şekilde bir eksiklikle yaratıldığını hiç düşündünüz mü? Allah'ın neden çiçekleri güzel kokulu yaparken, insan bedeninin bu şekilde acizliklerle dolu olduğunu hiç aklınıza getirdiniz mi?
İnsan yalnızca bu saydığımız özelliklerle kalmaz; yorulur, acıkır, susar, canı acır, midesi bulanır, hastalanır…
İnsanlara bunlar doğal şeylermişgibi gelir, ama bu bir aldanıştır. İnsan hiçbir zaman kötü kokmayabilir, hiçbir zaman başağrısı çekmeyebilir, hiçbir zaman hasta olmayabilirdi. Tüm bu zorluklar, "tesadüfen" oluşmuşdeğil, özel olarak yaratılmışlardır. Allah, insanı belirli bir amaç, belirli bir hikmet doğrultusunda bu şekilde yaratmıştır.
Bu amaçlardan biri; insanın aciz bir varlık, bir "kul" olduğunu anlamasıdır. Eksiksiz, mükemmel olmak Allah'ın vasfıdır, O'nun kulu olan insan ise sonsuz derecede ek******, zayıftır ve dolayısıyla O'na sonsuz derecede muhtaçtır. Allah bir ayette, konuyu çok hikmetli bir biçimde açıklar:
Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi, 15-17)
İnsanın sahip olduğu kusur ve eksikliklerin başka bir amacı ise, bu yurdun geçiciliğini hatırlatmasıdır. Çünkü söz konusu kusur ve eksiklikler, bu dünyadaki bedene mahsusturlar. Ahirette, cennet ehli yeni bir bedenle, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaratılacaktır. Bu dünyadaki zayıf, eksik, kusurlu beden, müminin gerçek bedeni değildir, geçici bir süre içinde kaldığı bir kalıptır.


Bundan dolayıdır ki, dünyada kusursuz bir güzellik elde edilemez. Fiziksel yönden en güzel, en çekici, en kusursuz olduğunu sandığımız bir insan da, diğer tüm insanlar gibi fiziksel ihtiyaçlarını gidermekte, terlemekte, kimi zaman ağzı kokmakta, kimi zaman yüzünde sivilce çıkmaktadır. Temiz kalabilmek için sürekli yıkanmak ve bakım yapmak zorundadır. Kimi insanın yüzü güzeldir, ama fiziği o kadar düzgün değildir. Bunun tersi de mümkündür. Kimisinin gözü güzel, fakat burnu eğri olabilir. Bu özelliklerin sonsuz varyasyonlarını sayabiliriz. Dışgörünüşolarak gerçekten kusursuz gibi görünen bir kimsede de hiç umulmadık bir hastalık, rahatsızlık ya da kusur bulunabilir.


Herşeyden önemlisi, en mükemmel görünen insan bile mutlaka yaşlanır ve ölür. Beklenmedik bir anda bir kazayla paramparça olabilir. Dünyadaki beden gibi, dünyanın bizzat kendisi de eksik, kusurlu, yetersiz ve geçicidir. Bütün çiçekler mutlaka solar, en güzel yiyecekler çürür, bozulur, kokuşur. Tüm bunlar bu dünyaya mahsus eksik ve kusurlardır. Bizlere tanınan kısa dünya hayatı da, taşıdığımız beden de Allah'ın çok kısa bir süre için verdiği geçici emanetlerdir. Sonsuz bir yaşantı ve mükemmel bir yaratılışise yalnızca ahirete mahsustur. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir. (Şura Suresi, 36)
Bir başka ayette, dünyanın gerçek mahiyeti şöyle anlatılır:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanışolan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)


Kısaca bu dünyada Allah sonsuz kudret ve bilgisinin bir göstergesi olarak birçok güzellik, sanat ve harikalık ile çok çeşitli kusur ve eksiklikleri de aynı anda yaratmaktadır. Mükemmellik ve kalıcılık bu dünyanın kanununa aykırıdır. Gelişen teknoloji de dahil olmak üzere, insan aklının düşünebileceği hiçbir şey Allah'ın bu kanununu değiştiremeyecektir. Böylece insanlar bir yandan ahireti özleyip ona kavuşmak için çabalamalı ve Allah'a gereken şükür ve takdiri göstermelidirler. Bir yandan da bunların gerçek yerinin bu geçici dünya değil, eksik ve kusurlardan arındırılmışve müminler için hazırlanmışebedi cennet hayatı olduğunu anlamalıdırlar. Kuran'da, bu gerçek çok açık bir biçimde bildirilir:
Hayır, siz dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A'la Suresi, 16-17)
Bir başka ayette ise, "gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur" (Ankebut Suresi, 64) denir. "Asıl hayat"ımız olan ahiret ile geçici bir yurt olan dünya arasında, perde kadar ince bir sınır vardır. Ölüm, işte bu perdeyi kaldırır. Ölümle birlikte bu dünya ve bedenle olan ilişki kesilecek, yepyeni bir yaratılışla sonsuz hayata başlangıç yapılacaktır.
Ölümle birlikte başlayacak olan hayat gerçek hayattır. Eksiklik, kusur, geçicilik dünyaya ait kanunlardır. Gerçek kanunlar; kusursuzluk, ölümsüzlük, mükemmellik üzerine kuruludur. Bir başka deyişle, normal olan, bir çiçeğin hiç solmaması, bir insanın hiç kirlenmemesi, hiç yaşlanmaması, bir meyvenin hiç çürümemesidir. Asıl kanunlar, insanın her istediğinin anında gerçekleşmesini, insanın hiçbir acı ve hastalık yaşamamasını, hiçbir zaman üşümemesini, ya da terlememesini gerektirir. Ancak asıl kanunlar, asıl hayatta; geçici kanunlar da geçici olan bu dünya hayatındadır.


Asıl kanunların yurdu, yani ahiret ise çok yakındır. Allah dilediği an insanın buradaki yaşamına son verip, onu ahirete geçirebilir. Bu geçiş, bir göz açıp-kapaması kadar çabuk gerçekleşecektir. Rüyadan uyanmak gibi... Ölümle birlikte sona erecek olan dünyanın, ahirete göre ne denli kısa olduğu Kuran'da şöyle anlatılır:


Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz," "Bizim, sizi boşbir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun Suresi, 112-115)


Ölümle birlikte rüya sona ermişve gerçek yaşam başlamıştır. Yeryüzünde "bir gün ya da bir günün birazı kadar", hatta "bir göz çarpması" kadar kalmışolan insan, yaptıklarının hesabını vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkar. Eğer dünyada iken ölümü aklında tutmuş, Allah'a kavuşacağının bilincinde olmuşise, kurtulmayı umacaktır. Kuran'da "kitabı sağ eline verilen" bu kurtulmuşların şöyle diyeceği haber verilir:


"... Alın kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım." (Hakka Suresi, 19-20)

Alıntıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mutluluğun Anahtarı