5 Aralık 2011 Pazartesi

Sultan Selim'in Kazdağlarındaki küpesi


Yavuz Sultan Selim gerçekten Allah'ın kölesi olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak için mi küpe takardı. Onun Kazdağları'na götürülen küpesinin sakladığı sır aydınlatılabilir mi?
Bu ilginç sorularla yolma çıkıyor, İda'nın merhameti adlı roman ve okurları bir edebiyat ziyafetine çağırıyor... Yavuz Sultan Selim'in fedaileri olan solak yeniçerilerinin cansiperane sadakatlari ile gerçek adı Adelayda iken Taçlı Hatun’a dönüşerek Hafız'ın elinden tutup destansı bir aşk yaşadığı mekanlarda günümüzün yalanlara ve ihtiraslara kurban edilen ilişkilerini bir arada sorgulamaktan her yazarın harcı değil. Hele de bunu tarihi gerçeklikleri değiştirmeden başarmak...
Doğan Erdem, kendini bu yükün altına sokup, ustaca da çıkmayı başarmış bir yazar.  
Bir yazarın ilk romanının oldukça iddialı piyasa sürülmesi, 'okur geçer' okuru etkilese ve satışlara olumlu yansısa da 'seçici ve kalıcı' okurları her zaman ürkütür ve kitapla arasına mesafe koyar. Doğan Erdem’in ilk romanı İda’nın Merhameti'nin oldukça iddialı piyasaya sürülmesi 'okur geçer' kitleyi nasıl etkiledi bilinmez ama okumayı  yaşam biçimi haline getirmiş okur kitlesine, pek çok 'iddialı eser' gibi sadece 'acaba' sorusunu sordurdu.  
Çünkü son dönemde okuru 'tavlamak' için kullanılan tarihi soslar, gizemler ve yöresel özelliklerin hepsi bu kitapta mevcuttu.  Hele de hastalık haline gelen yayıncının kitabı ve yazarı göklere çıkartma hastalığı da göz önüne alındığında İda'nın kitabına merhamet gösterip göstermemek konusunda okurların kafası hayli karıştı.
Fakat, Postiga Yayınları’nın eser konusundaki iddiası
hiç de boş değil. Doğan Erdem'in tarihi ve sosyal konularda oldukça derin araştırmalar yapıp, popüler kültür ve siyasetle ilgili tecrübeleri il yöresel folklor bilgilerini ustaca yoğurarak ilk romanında alkışı hak edecek usta kurgular oluşturmayı başarmış.

1965 yılında Ankara Şereflikoçhisar’da doğan yazar Doğan Erdem, Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörü olarak yedi yıl çalıştıktan sonra uluslararası işletme yüksek lisansı yapmış ve mali hukuk doktorasına devam ediyor. Yazarın ilk romanıda edebiyat, sosyoloji, siyaset, aşk, meşk, tarih ve milotoljik konulara hakimiyetinin yanı sıra dil ustalığını da gözler önüne sermesi gelecek adına da umut verici...
Hem taklidin önüne geçmek hem de okura kaliteli  kitap sunmak amacıyla metalize kapak kullanılan ve 27 TL barkod fiyatıyla raflarda boy gösteren 500 sayfalık İda'nın Merhameti gerçekten ödenen her kuruş için helal olsun dedirtecek bir roman. Kitabın kalınlığı ilk etepta göz korkutsa da, kurgusu, dili ve yazarın anlattığı konulara hakimiyetinin yanı sıra olayları adeta film seyrediyormuş gibi yalın ve görsel anlatımla sunması okuyanı hiç de sıkmıyor. Hatta bir an önce bitmesi için daha da şevklendiriyor.  
Osmanlı tarihi ile günümüzün yazılmakta olan tarihi arasındaki laibrentlerde okuru ustaca gezdiren yazar, finale doğru kafalarda oluşan soru işaretlerini bir bir cevaplayarak, günümüzün kokuşmuş ilişkilerini, medya ve akademi dünyasının sembol profillerini ve insani değerlerin nasıl çürüdüğünü, çürütüldüğünü bütün çıplaklığı ile okurun gözleri önüne seriveriyor.
'Saygın' bir gazetenin şişkin egolu ve şarap uzmanı eski solcu genel yayın yönetmeninin 'gazetecilik merakı'nın depreşmesi sonucu Yavuz Sultan Selim'in neden küpe taktığı sorusuna cevap araması ile başlayan macera Kaz Dağı'nda Mısıratlı Köyünde gelişen şaşırtıcı olaylarla son buluyor.
Kaz Dağları’nın gölgesinde, tarihin, efsanelerin tam ortasında kendi kaderleriyle yüzleşecek altı insan, derme çatma bir konakta, Merhamet Amca’nın hikayeleriyle yoğrulan bir yolculuğa çıkıyorlar. Yavuz Sultan Selim’in küpesinin peşinde olan genel yayın yönetmeni Behzat, ona bu yolculuğunda eşlik eden eski bir “yol” arkadaşının kızı olan 'çakma Eylem, Mısıratlı Köyü’ne ölen kocasının anısıyla yüzleşmeye gelen Zeynep, gizemli bir İstanbullu olan Burak Bey ve hikayeye burada katılan Ayla ve Murat.
Örselenmiş yaşamlar, aşk kırgınlıkları, duygu ve şehvetin esirliği, insanın içimizdeki kötülüğün açığa çıkması, saplantılı tutkuların hüküm sürdüğü öyküler, romanın paralel kurgusunda ilerleyen okurları Yavuz Sultan Selim, solaklar ve Osmanlı Tarihi’ne hayat veren Hasan Can’ın varaklara işlenen el yazmalarıyla kesişiyor.
İda’nın Merhameti, Tebriz’in Osmanlı'ya teslim olan sokaklarından geçerek, Barselona’nın geniş meydanlarında akademik kariyer peşinde koşan bir genç kızın elinden tutup, okurui Kaz Dağlarında sahil göre sarp yamaçlı bir köye götürerek, 'Bu yurdun çözülmeyi bekleyen tarihi gizemleri varken yurt dışında neyin peşindeydim' sorusuna şahitlik ettiriyor.. 
Mısır’ın ve  İstanbul yaşantısından esintiler ile portreler eşliğinde, okuru Kaz Dağları’nın efsanelerle ve mitlerle çevrelenmiş ve içinde sonsuz zenginlikleri barındıran atmosferini solumaya davet eden roman, Adelayda’nın Taçlı Hatun’a dönüşen yazgısının üzerinden yüzyıllar geçtikten sonra bile, aşkın ve aldatmanın daha pekçok kadının yoluna çıktığını gösterip, kahramanların düş kırıklıklarını ve sevinçlerini okura onlarla birlikte yaşatmayı başarıyor.
Aşkın, tarihsel gizemlerin ve tutkulu insanların yaşamdan kopup getirdikleri öykülerile oluşan ve insani değerlerin çürümesine tanıklık ettiren roman, aşk hiyakelerinden, sosyal sorgulamalara ve tarihi vakalardan, mitolojik unsurlara kadar okumayı seven her kesime değişik hazlar verecek bir eser.
Profesyonel bir okur olarak eserde kurguyu tırmalayan en bariz unsurun 'definecinin' romana dahil edilişi diyebiliriz. Tereciye tere satmak gibi olacak ama Burak Bey hazır malzeme iken neden böyle bir zorlamaya gerek görüldü merak etmeden edemiyor insan. Bu eleştiri sadece okur ukelalağı kabilinden ve 'o kadar kusur kadı kızında da olur kardeşim' denilecek bir zorlama gibi görülebilir. Geneldeki başarının yanında söze bile edilemez yani.  

Eser için, "filmini görmeden mutlaka okumanın tadını çıkarın" dersek, halden bilir okura yeterli mesajı vermiş olacağımıza eminiz. İyi okumalar..


Kitapla ilgili teknik bilgileri görmek için bu linki kullanabirsiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mutluluğun Anahtarı