Çanakkale Destanı ne kadar överseniz övün hakkı teslim edilecek bir destan değil. Ancakdoğru sanılan pek çok yanlış tarihi bilgi olduğu da su götürmez bir gerçek. Gelin bu kez zaferi bilinmezlerine bakarak analım.
Fazıl Yazıcı’nın kaleme aldığı Yitik Hazine Yayınları’nın yayımladığı “Çanakkale’nin Bilinmezleri” Çanakkale, farklı teknik kullanıyor ve kısa anekdotlarla büyük savaşın renklerini tuvale aktarıyor. Eser bir anlamda resimde küçük parçaların birleşmesiyle yapılan kolaj çalışmasının kitapta hayat bulmuş şekli. Çanakkale’ye ait küçük parçalar iyi bir tasnifle bir araya getirilmiş, sonunda da ortaya savaşın resmi çıkmış ancak hâkim renk kırmızı.
Savaşa dair bilmediğimiz ne de çok konu varmış dedirten başlıklar kendi bilgilerinizi sınayan sorular olarak zihninize üşüşüyor: “İngilizler neden Allah Allah diyerek ilerlediler?” “Hangi ganimete Türkler el sürmezken Almanlar bayram etti?” “İngiliz saygısızlığına karşı Osmanlı terbiyesi nasıl gösterildi.” “1915’te şehit düşen bir kahraman nüfustan düşerken vefat tarihine neden 1919 senesi yazıldı?” “Şehitlerin üzerinden çıkan kâğıtlarda ne yazardı?” “Osmanlılar 18 Mart Zaferi’ni neden 5 Mart’ta kutlardı?” “Fatih Sultan Mehmed’in asırlar evvelinden gelen askerî zekâsı, Çanakkale Muharebelerinde ordumuzun işini nasıl kolaylaştırdı?” “Yıllar yılı Çanakkale’nin Geçilmez olduğunu dünyaya ilan eden kahramanlar kimlerdi?” Soruları çoğaltmak mümkün ve cevaplarını bulmak için çoğu ilk defa yayınlanan Çanakkale fotoğrafları yerine kitabın metinlerine odaklanmak şart"
“Çanakkale’nin Bilinmezleri” kitabında sadece Çanakkale Savaşları’na yer verilmemiş. Osmanlıların ilk dönemlerinden itibaren Çanakkale’nin önemi, burada yaşanan mühim hadiselerin eşliğinde verilmiş. Böylece aslında bir manada Osmanlı’nın Çanakkale Müdafaası’nın Orhan Gazi döneminden itibaren başladığını anlıyorsunuz.
Tarih boyunca Çanakkale geçilmez diyen sadece 1915’teki kahramanlar olmadığını da eserin Osmanlı’nın Çanakkale’si kısmında görüyorsunuz. Saruca Paşa, Çalı Bey, Kaptan-ı Derya Murad Paşa, Köprülü Mehmed Paşa gibi pek çok kahraman yıllar yılı bu Boğaz’da boğaz boğaza savaş vermiş.
Eser, Çanakkale’yi bilinmezleri ile öğrenmek isteyenlerin okuması gereken nitelikli bir çalışma.
Haber 7 Kitap Dünyası ekibi olarak sizler için Çanakkale Savaşılarının yıldönümünde sizlere göz kirası olarak kitaptan Çanakkale Savaşlarıyla ilgili doğru sanılan yanlış bilgiler bölümünü seçtik.
Anlaşmayı Kim İstedi
Çanakkale Savaşları öncesinde Osmanlı hükümetiyle Almanlar arasında yapılan gizli ittifak anlaşmasına istekli taraf, sanılanın aksine Almanlar değil Osmanlılardır. Teklif Almanlardan gelmemiş, Osmanlılardan gitmiştir. Dönemin Alman Büyükelçisi Wangenheim'ın ve Şansölye Betmann Hollweg'in bütün itirazlarına rağmen Kayser II. Wilhelm'in emriyle 2 Ağustos 1914'te Osmanlı Alman ittifak anlaşması imzalanmıştır.
***
Savaşın Adı
Çanakkale Savaşları her ne kadar tarihimize bu adla geçmişse de savaşın büyük kısmı Çanakkale'de değil karşısında yer alan Gelibolu Yarımadası'nda geçmiştir. Bu sebeple yabancı devletler tarafından Çanakkale Savaşlarına ülkemizdeki isimlendirmeden farklı olarak Gelibolu (Gallipoli) Savaşları denilmiştir.
***
Çanakkale Savaşları ve Millî Mücadele
Çanakkale Muharebeleri, İstiklal Harbi veya Millî Mücadele içinde yer almaz. Çanakkale Savaşları o dönemki ismiyle "Büyük Savaş" ın I. Dünya Savaşı'nın bir cephesinde yaşanmıştır. Ancak ülkemizde Çanakkale Savaşlarının yıldönümleri topyekun tarihe olan alakanın zirve yaptığı bir zaman dilimi olmaktadır.
Çanakkale'nin Komutanı
Çanakkale Muharebeleri'ni gerçekleştiren ordu 5. Ordu olup bu ordunun başında sanılanın aksine Esad Paşa, Mustafa Kemal veya Cevad Paşa değil Alman kumandan Liman van Sanders bulunmaktadır. Ancak savaşın kazanılmasında Liman Paşa'nın ne kadar rolü olduğu çok tartışmalı bir husustur.
***
Enver Paşa
Enver Paşa Osmanlı Devleti'nin kurtuluşunu I. Dünya Savaşı'nda kazanılacak bir başarıya bağlamıştır. Alman yanlısı olduğu doğrudur. Ancak Enver Paşa'nın bir Alman kuklası olup onların her isteğini yerine getirmeye çalışan silik bir karakter şeklinde gösterilmesi doğru değildir. Bizzat Alman belgeleri ve Alman subayların hatıraları Enver Paşa'nın pek çok hususta Alman askerî yetkilileri dinlemediği ve kendi doğruları sebebiyle onlarla çatıştığını göstermektedir.
***
Çanakkale'de Sadece Türkler mi Savaştı
Çanakkale Savaşları anlatan kitaplarda Osmanlı kuvvetleri yerine ısrarla Türk vurgusu yapılır. Bunun sebebi Çanakkale Savaşları'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında oynadığı mühim rolden kaynaklanıyor olabilir. Ancak burada Türk vurgusu bir etnik köken olarak vurgulanırsa yanlışlık yapılmış olur. Zira Osmanlı saflarında her ne kadar asli unsur Türklerden oluşsa da Kürtler, Araplar, Boşnaklar, Çerkezler, Arnavutlar vd. bulunduğu gibi Tunus, Afganistan, Cezayir, Filistin, Suriye, Lübnan, Arabistan, Irak ve Kafkaslar gibi çok uzak coğrafyalardan gelenler de vardır.
***
Müttefikler Yenildiği İçin Yenik mi Sayıldık
Yıllar yılı ders kitaplarında adeta ezberletilen bir ifade vardır: "Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'nda yenilmedi, ama müttefikleri yenildiği için kendisi de yenik sayıldı." Bu ifade her ne kadar millî hislere tercüman olsa da tarihî gerçeklerle tam olarak örtüşmemektedir.
Osmanlı askerleri cephelerde takdire şayan kahramanlıklar göstermiştir. Ancak I. Dünya Savaşı'nda yer alan Kafkas (Doğu) Cephesi, Irak Cephesi, Kanal Cephesi, Filistin - Suriye Cephesi, Yemen ve Hicaz Cephesi, Galiçya, Makedonya, Romanya Cephesi'nde alınan neticeler mağlubiyettir. Bunlar içinde Kafkas Cephesi'nde Sarıkamış Harekatı'nda, Irak Cephesi'nde Kutel Amara'da, Galiçya'da, Filistin'de destansı mücadeleler verilmiş, kısmi başarılar da elde edilmiştir. Lakin genel netice mağlubiyettir. Osmanlı'nın savaştığı -ana hatlarıyla- altı cepheden sadece Çanakkale'de galip gelmesi gerçeği karşımızda durmaktadır. Bu sebeple aslında Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda müttefikleri yenildiği için yenik sayılmamış, bizatihi kendisi de mağlubiyetler almıştır. Bu yenilgilere müttefiklerin mağlubiyetleri de ilave edilince koca devlet için kaçınılmaz sona gelmiştir.
***
Çanakkale Geçildi mi
"Çanakkale geçilmez!" sözü her ne kadar savaşla özdeşleşmiş ve düşman donanma ve askerinin büyük bir kısmı Çanakkale'yi geçememiştir. Ancak "Çanakkale geçilmez" sözüne bir istisna olarak bazı denizaltılar gösterilir ki mesela bunlardan AE2 isimli denizaltı Çanakkale Boğazı'nı geçerek Marmara'ya girmeyi başarmış ardından da İstanbul önlerine kadar gelmiştir.
Düşman Çanakkale'yi Nasıl Geçti
Tarih alanında sıra dışı yorumlarda bulunmak son zamanlarımızın tehlikeli bir modası hâline gelmiştir. Bu durumun en vahim misalleri Çanakkale üzerine yapılmaktadır. "Çanakkale geçilmez!" sözünü adeta çürütmek istercesine yapılan yorumlarda, Çanakkale'nin İstanbul'un 13 Kasım 1918 tarihinde işgali esnasında İtilaf Donanması tarafından geçildiği ifade edilmektedir. 1918'de gerçekleşen bu hadise doğrudur, ancak gözden kaçırılan en mühim husus savaş bittikten iki sene sonra düşman donanmasının Çanakkale'yi geçmiş olmasıdır.
Bu hadisenin Çanakkale Savaşlarının neticelerine hiçbir tesiri yoktur. Adeta bir futbol karşılaşmasında maç bittikten sonra kaleye giren toplar gol olmadığı gibi iki sene sonra yapılan geçişin de netice bakımından kıymeti yoktur. Mühim olan Çanakkale Savaşları esnasında düşmanın Boğaz'dan geçi-rilmemesidir. Rusya gibi bir tehdidi ortadan kaldırması, Çanakkale'nin en mühim neticesidir. Bu sebeple Çanakkale bir manada yeni Türk devletinin temelini teşkil eder.
Yalnızca Üç Yaralı mı Verdiniz
The New York Times gazetesinin 22 Aralık 1915 tarihli sayısında "Gelibolu'yu Terk Ederken Üç İngiliz Askeri Yaralandı" başlıklı bir haber yayınlanır. Londra kaynaklı bir habere göre, Gelibolu'yu boşaltan İngilizlerin üç askeri yaralanmış, gereksiz kullanılmayan silah ve malzemeler yarımadada bırakılarak çekilme gerçekleşmiştir. Hatta haberde, Osmanlı askerî yetkililerinin bu küçük kaybı, "düşmanın çok büyük bir kaybı olarak rapor ettiğinden..." bahsedilmektedir.
İngilizlerin yüz binlerce askeri bölgeye yığıp da geri çekilme esnasında sadece üç yaralı vermeleri (!) savaşların şiddetini bilenler için mantıkla izahı zor bir husustur. Ayrıca yapılan haberde geçen, "kullanılmayan ve işe yaramaz silahların bölgede bırakılması"nın Türk subaylar tarafından abartıldığı hususunu, bizzat aynı gazetenin yaklaşık bir ay sonra yayınlayacağı haberi ise çok daha farklıdır.
İngiliz Savaş Bakanlığı Genel Sekreteri Harold J. Tennant, ocak ayının ortalarında yaptığı basın toplantısında, Gelibolu'yu tamamen tahliye ettiklerini bildirir. Tennant, yaklaşık 2,5 milyon dolarlık silah ve cephanenin bölgeden bırakıldığını, bunun başlıca sebebinin de askerleri sağ salim bölgeden çıkarmak olduğunu açıklar.
"İşe yaramaz" denilen silahların kıymeti (!) bir ay içinde milyonlarca dolara ulaşmıştır. Muhtemelen halka moral verme amacıyla yapılan ve mağlubiyeti örtbas etmek isteyen bu tür haberlerle Çanakkale'de yaşanan, Avrupa kamuoyuna çok daha farklı lanse edilmiştir.
I. Dünya Savaşı Öncesinde Osmanlı Çok Küçük Bir devlet miydi?
Osmanlı Devleti I. Dünya savaşı öncesinde 4 Milyon km2 civarındadır. 1913 1922 yıllarını kapsayan dönemde bu topraklardan çekilişe şahit olunur. Şu anki Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzölçümünün 783,562 km2 olduğu düşünülecek olursa kaybın boyutları çok daha iyi anlaşılır. Kaldı ki Sevr Antlaşması tatbik edilmiş olsa Türkiye'nin büyüklüğü neredeyse Orhan Gazi dönemindeki topraklar kadar kalacaktır.
***
Birinci Dünya Savaşı Altı İncinin Kaybı
Altı şehrin İslam kültür ve tarihinde apayrı ehemmiyeti vardır. Bu altı şehir Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat, Şam ve İstanbul'dur.
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı öncesinde bu altı kentin hadimidir. Ne yazık ki savaştan sonra elde sadece İstanbul kalacaktır.
Çanakkale Muharebeleri'nde hedef ise İstanbul olmuştur.
***
Çanakkale'de Donan Askerler
Çanakkale'nin pek gündeme gelmeyen bir hususu da donarak şehit olan askerlerdir. Umumiyetle donan asker denilince ilk olarak Sarıkamış Harekatı'nda Soğanlı ve Allahuekber Dağlarında verilen şehitler hatıra gelir. Ancak Çanakkale'de de benzer hadiseler yaşanmıştır. Bu durumu Schoen şöyle anlatır:
"...Bu arada Gelibolu'daki kış kendini göstermişti. Sert rüzgârlar uğultuyla vadilerden geçip gidiyordu. Gelibolu'nda şimdiye kadar hiç yağmadığı kadar yağan yağmur, yerini kar fırtınasına bıraktı. Türk birlikleri ağır ıstırap çekiyordu, çünkü onlar sıcak bir giysiye muhtaçtı. Bu arada istanbul'da cephe için harp tekâlifi usulüyle müsadere edilen sivil eşya ve ayakkabıdan neredeyse hiç faydalanılamadı. Rüzgâr, buz gibi ıslak elbiselerden geçerek insanın iliklerine kadar işlerken dağlardaki bir nöbetçiye yazlık bir giysinin ve en güzel yazlık rugan iskarpinlerin ne faydası olacaktı? Kürklü paltolar elzemdi ve bunlar da genellikle yoktu. Bu sebepten bazı nöbetçiler nöbet değişiminde donmuş hâlde bulundu. Fakat cephe pes etmiyordu."
***
Osmanlılar I. Dünya Savaşı'na Girdi mi
Başlığın çok garip bir sual olduğunun farkındayız. Lakin Osmanlılar devrinde girilen savaşın adı I. Dünya Savaşı değil, "Büyük Savaş" olup Osmanlıların bu savaşa verdikleri isim Harb-i Umumi, İstiklal Harbi vs. dir. I. Dünya Savaşı ismini ise Erich Friedrich Wilhelm Ludendorff, 1920 yılında koymuştur. Gariptir ki Ludendorff, bu savaşa birinci ismini koyarak adeta II. Dünya Savaşı'nın müneccimbaşılığını yapmıştır. Ancak Ludendorff, II. Dünya Savaşı'nın çıktığını görmemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder