29 Ekim 2011 Cumartesi

10 Çin'li

Bir zaman Çin`in değişik bölgelerinden 10 kişi İstanbul`a gelir. Bunların ortak özelikleri yeni Müslüman olmalarıdır. Umre için İstanbul üzerinden Arabistan`a gideceklerdir. Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, kimi iki ay önce Müslüman olmuştur. Ne İslami konularda yeterince bilgileri, ne de yapacakları umre ile alakalı malumatları vardır. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çince`yi, hem de Arapça`yı iyi bilen, hem de İslami konularda ehil olan birisini rehber olarak alacaklardı. Türkistan`daki Çin zulmünden kaçıp İstanbul`a yerleşmiş bir Uygur kardeşimiz, bu 10 Çinli`ye rehber olmayı kabul etti. Bundan sonra hâdiseyi bu kardeşimizden dinleyelim:

- Yeni Müslüman olmuş bu 10 Çinli ile birlikte yola çıktık. Kısa zamanda aramızda iyi bir dostluk kuruldu. Yeni Müslüman olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı. Hiçbirinin İslami konuda bilgisi yoktu. Hatta namazda okuyacakları sureleri bile bilmiyorlardı. Namazlarda sadece "Elhamdülillah, Allahu Ekber" diyebiliyorlardı. Önce Mekke`ye gittik. Kâbe`de onların hali görülmeye değerdi. Yeni doğmuş çocuklar gibiydiler. Kâh ağlıyorlar, kâh seviniyorlardı.


İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed(Çan Çing), Hasan(Çun Fang) gibi her biri yeni ismi ile çağrılıyordu. 10 Çinli kardeşimizden biri olan Muhammed`te bir farklılık vardı. Bu durum dikkatimi çekmişti. Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu. Bir gün Muhammed sordu:


- İçki nedir? İçkiye dinimiz nasıl bakar?

- Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması, taşınması, satılması haramdır.

Kaldığımız otele gelmiştik. Muhammed memleketine telefon etmesi gerektiğini söyledi ve ona bu imkânı sağladık. Çin`deki kardeşini arıyordu. Kardeşine aynen şöyle diyordu:


- İçki fabrikamızı kapat, Allah`ımız öyle emretmiş. Bize bu emre uymak düşer.


Kardeşi bunu yapamayacağını, birçok bağlantısının olduğunu, durup dururken kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini, hiç olmazsa kendisine biraz zaman vermesini söyler. Fakat Muhammed kararlıdır:


- Allah emretmiş, bize uymak düşer. Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim.


Mekke`deki ziyaretimizi bitirdik ve Medine`ye gittik. Medine`de bir sabah namazı vakti, Efendimizin: "Burası cennet bahçesidir." buyurduğu yerde sabah namazının farzını kılıyoruz. Muhammed benim yanımda. Diğer Çinli kardeşlerimizle aynı saftayız. Muhammed secdeye varıyor ancak bir daha kalkmıyor. Biz namazı bitirdiğimiz halde o hala secdede. Zannettim ki Muhammed secdede kendinden geçti. Ancak uzun süre beklememize rağmen kalkmayınca merak ettim. Seslendim, cevap vermedi. Tekrar seslendim, yine cevap vermedi. Tedirgin oldum ve elimi uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine yuvarlanıverdi. Hemen ambulans çağırdık, hastaneye götürdüler. Biz de arkasından gittik. Hastanedeki ilk muayenede onun çoktan vefat etmiş olduğunu söylediler. Muhammed`i hastanenin morguna kaldırdılar. Çinli kardeşlerimle birlikte hastanenin önünde ne yapacağımızı bilemez bir halde üzüntü içinde oturuyorduk. O sırada bir araba ile makam mevki sahibi biri olduğu anlaşılan bir zat yanımıza geldi. Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medine`nin ileri gelen yöneticilerinden biri imiş. Hastane yetkililerine sordu:


- Bugün burada ölen bir Çinli var mı?


- Evet, dediler.


Biz de meraklanıp kendisine şöyle seslendik:


- Biz O Çinli`nin arkadaşlarıyız. Konu neydi acaba?


Bize şöyle cevap verdi:


- Dün gece Efendimiz (s.a.v.) rüyamda bana göründü ve buyurdular ki: "Yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenaze işleri ile ilgilenin..."


Bir anda her şey değişti. Arkadaşımız Muhammed`i morgdan aldılar, bir devlet yetkilisi gibi defnedildi. Mekanı Cennet, komşusu Hz. Muhammed olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mutluluğun Anahtarı