6000
yıllık tarihi boyunca üzerinde barındırdığı medeniyetlerin izlerini
taşıyan Tokat; çok çeşitli ve zengin bir kültürel yapı ile yoğrulmuştur.
Hititlerden günümüze kadar üzerinde yaşamış tüm medeniyetlerin izlerini
ilimizde bulmak mümkündür. Maşat höyükte ki Hitit şehri, Roma, Bizans
döneminden kalma Sebaptapolis yerleşim bölgesi, Tokat Kalesi, Taşhan,
Beysokağı, Hıdırlık köprüsü, Alipaşa hamamı ve Ali paşa Camii gibi daha
birçoklarını sayabileceğimiz tarihi ve kültürel zenginliklerimiz ilimizi
daha da güzelleştirmektedir. Yüzyıllardır bozulmadan günümüze ulaşan
gelenek ve göreneklerimiz, yemek kültürümüz, giyim kültürümüz, folklorik
değerlerimiz, bakırcılık, yazmacılık, halı kilim ve kumaş dokumacılığı
günümüzde de aynı disiplin ve aynı hevesle yapıla gelmektedir.
Reşadiye’de bulunan Selemen Yayla Pazarında hala değiş tokuş usulü
alışveriş yapılmaktadır.
Halkımızın
sevincini, hüznünü, sıkıntılarını, mutluluğunu motif motif işleyen
folklorik değerlerimiz, Omuz halayı, Geyik oyunu, Ellik halayı, Çekirge
oyunu, Tokat ağırlaması, Maşat Halayı ve Semah oyunu gibi daha onlarcası
bulunan oyunlarımızın her birinin arkasında bir sosyal olgu
yatmaktadır. Orta Asya Türk giyim kültürünün hiçbir değişikliğe
uğramadan günümüze kadar gelmesi ve bu kültürün bazı köylerimizde hala
devam etmesi Tokat’a bir ayrıcalık katmaktadır. Bindallı, Şalvar,
Çarşaf, Yazma, Çorap Tokat kadın kıyafetlerinin en önemlileridir. Kadife
atlas üzerine gümüş telle işlenmiş belden yukarısı dar alt kısmı geniş
Bindallı denilen boy elbisesine özellikle kırsal kesimlerde sık sık
rastlamak mümkündür. Bele takılan gümüş kemer bu kıyafetin bir
aksesuarıdır.
Tokat’ın mahalli erkek
kıyafetlerinde en çok dikkat çeken cepkendir. Önceleri gündüz kıyafeti
olarak, sonraları düğünlerde ve özel günlerde giyilen cepken yelek
boyunda önü düğmesiz etrafı sarma ve ortası kasnak işi ipek ile süslü
altına gömlek giyilen bir kıyafettir. Ayrıca yakasız gömlek, pantolon ve
bele sarılan kuşak, Tokat’lı erkeklerin mahalli giyim şeklidir.
İlimizin
yemek kültürü de oldukça zengin ve iştah açıcıdır. Tokat Kebabı, etli
dolma, bakla dolması, keşkek, gendüme çorbası, bacaklı çorba, cevizli
çörek, bezli sucuk, bat gibi yemeklerin yanında Tokat şarabı da
soframıza ayrı bir renk katmaktadır. Özellikle dünyada sadece Tokat’ta
üretilen Mahlep şarabının içimi ayrı bir zevktir.
Tokat
türküleri tüm ülkemizde zevkle dinlenen türkülerimizdir. Bu
türkülerimizde aşkı, hüznü, kederi, neşeyi, felaketi, hoşgörüyü kısacası
halkın tüm yaşam şeklini bulmamız mümkündür. “Sabahın seherinde ötüyor
bülbül, Hey onbeşli onbeşli, burçak tarlası, Tokat yaylası “ gibi
türkülerimiz ülkemiz folkloründe önemli bir yer tutmaktadır.
Günümüzde
yeni bir teknoloji ve şehir kültürünün hızla gelişmiş olduğu çağımızda,
ilimizde hala orta Asya kültürünün gelenek ve göreneklerinin bozulmadan
devam ediyor olması önemli bir olgudur. Düğün geleneği, oda oyunları,
maniler, orta oyunları, batıl inançlar, sosyal ve toplumsal dirliğin
ayakta kalmasını sağlayan ahlaki ve insani adetler hala sosyal
hayatımıza yön vermektedir.
|
Hanlar , Kervansaraylar ve Medreseler
Anadolu’nun ilk medreselerinden olan Niksar ve Tokat Yağıbasan Medreseleri 12. yy. ortalarında yapılmışlardır. Kapalı avlulu olan medreseler plan bakımından da birbirine çok benzemektedir. Yalnız Tokat Yağıbasan 3 eyvanlı, Niksar örneği ise 2 eyvanlıdır. Moloztaş malzemeyle yapılmışlardır. Tokat, Sulusokak mevkiindeki medresenin 1247 tarihli onarım kitabesi Müzede olup, Nizameddin Yağıbasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Nizameddin Yağıbasan, Danişmendlilerin Sivas kolunun 3. hükümdarıdır.
Kazanılan bir zaferin peşinden doğduğu için babası tarafından “Düşman Basan” anlamına gelen Yağıbasan ismi verilmiştir.
Bazı kaynaklarda yapılış tarihi olarak 552/1157 tarihi verilen Niksar Yağıbasan Medresesi, Niksar Kalesi üzerindedir. Bugün oldukça harap durumdadır.
Sulu Han
Tokat
kent merkezinde Sulu Sokakta, Bedesten yanında yer alan hanın kitabesi
olmadığından yapılış tarihi bilinmemektedir. 1930 yılına kadar cezaevi
olarak kullanılan han 1957 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
restore edilmiş olup, halen Belediye tarafından aşevi olarak
kullanılmaktadır. Kuzey – güney yönünde dikdörtgen planlı ve iki katlı
olan hanın orijinal özellikleri restorasyonu esnasında bozulmuştur.
Paşa Han
Tokat
kent merkezinde, İvaz Paşa Mahallesi’nde, Sulu Sokak’ın sonundadır. 1.
Sultan Mahmut zamanında Mehmet Paşa tarafından 1752 yılında
yaptırılmıştır. Paşa Hanın kesme taştan yapılmış güzel bir portalı ve
çevresi sağır duvarlarla kapalı bir avlusu vardır. Avlu içinde bugün hiç
bir yapı izi kalmamıştır. Güney yönündeki orijinal servis kapısı
yerinde korunmakta olup, portalın orijinal kapısı sökülmüştür. Portalin
üst kısmının sağ ve solunda, zincirle ağaçlara bağlanmış iki hayvan
rölyefi dikkat çekmektedir.
Taşhan
Tokat
kent merkezinde, Gaziosmanpaşa Caddesi üzerindedir. "Voyvoda Han" da
denilen yapı 1631 yılında yaptırılmış büyük bir Osmanlı anıt eseridir.
Bir süre et ve sebze hali olarak kullanılan han, son yıllarda restore
edilmiştir. Kuzey-güney konumunda, kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen ve
iki katlı inşa edilen hanın ortasında, büyük bir avlu yer almaktadır. 32
odası ve bir mescit mahalli bulunan hanın her iki katında, avluya bakan
revaklar bulunmaktadır. Sadece doğu yönündeki blokun birinci katında
revak yoktur. Kesme taştan yapılmış uzun ve güzel bir cephesi olan
Taşhan'ın batı yönündeki dış duvarları sağırdır. Diğer üç yanındaki
hücrelerde çeşitli meslekten ticarethaneler sıralanmıştır.
Develik Han
Takyeciler
Camiinin güneyinde yer almaktadır. Kendi haline terk edilmiş olan hanın
mimari planı ve yapı malzemesine göre, 15. veya 16. yüzyılda inşa
edildiği tahmin edilmektedir. İki katlı revaklı avlusu olan han, kesme
taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.
Bedesten ve Arasta
Sulu
Sokakta, Takyeciler Camii’nin doğusundadır. Evliya Çelebi’nin "Sultan
Çarşısı kadar güzel bir çarşıdır. Halep ve Bursa Çarşıları gibi gayet
tertip üzere kurulmuştur" dediği bedestenleri İstanbul Kapalı Çarşı’nın
bedesten bölümünü anımsatmaktadır. Tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde on
bir kubbenin yer aldığı bu Osmanlı ticaret merkezinin yapıldığı tarih
belli değildir. 15. veya 16. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Bedestenin
güney ve kuzey yönlerinde karşılıklı birer kapısı vardır. İnce harçla
örülmüş kolon ve tonozlarındaki ustalık son derece ileri düzeyde olan
bedesten görülmeye değer bir mimari eserdir. Bedestenin doğu ve batı
bitişiğine birer arasta ilave edilerek önemli bir yapı grubu
oluşturulmuştur.
Mahperi Hatun Kervansarayı
Pazar
ilçesinde bulunan kervansaray, 1238 yılında I. Alaattin Keykubat’ın eşi
Mahperi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Tamamen kesme taşlardan inşa
edilmiş olan yapının çevresi 16 adet takviye kulesiyle
güçlendirilmiştir. Çeşitli motiflerle bezenmiş görkemli portalinden
içeri girildiğinde avlunun iki yanında revaklar göze çarpmaktadır. Tek
nefli olan kapalı bölümünün sade bir portali vardır.
YAĞIBASAN MEDRESELERİ Anadolu’nun ilk medreselerinden olan Niksar ve Tokat Yağıbasan Medreseleri 12. yy. ortalarında yapılmışlardır. Kapalı avlulu olan medreseler plan bakımından da birbirine çok benzemektedir. Yalnız Tokat Yağıbasan 3 eyvanlı, Niksar örneği ise 2 eyvanlıdır. Moloztaş malzemeyle yapılmışlardır. Tokat, Sulusokak mevkiindeki medresenin 1247 tarihli onarım kitabesi Müzede olup, Nizameddin Yağıbasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Nizameddin Yağıbasan, Danişmendlilerin Sivas kolunun 3. hükümdarıdır.
Kazanılan bir zaferin peşinden doğduğu için babası tarafından “Düşman Basan” anlamına gelen Yağıbasan ismi verilmiştir.
Bazı kaynaklarda yapılış tarihi olarak 552/1157 tarihi verilen Niksar Yağıbasan Medresesi, Niksar Kalesi üzerindedir. Bugün oldukça harap durumdadır.
Müzeler ve Örenyerleri
|
TOKAT MÜZESİ
Arkeolojik,
etnografik eserlerle sikkelerin sergilendiği müzemiz karma müzeler
grubundadır. Yapı olarak 13. Yüzyılının ikinci yarısında bir Anadolu
Selçuklu Dönemi eseridir. Açık avlulu, iki katlı, iki eyvanlıdır. Avlu,
üç taraftan revaklarla çevrili olup, revaklar zemin katta devşirme
sütunlar, üst katta dörtgen ayaklar taşımaktadır. Sütun başlıkları da
devşirmedir. Doğu cephedeki taç kapı, yukarı ve dışa taşıntılıdır.
Cephenin
1/3’ünü kaplamaktadır ki, döneminin tipik özelliğidir. Bitkisel ve
geometrik kademeli bordürlerle çevrili taç kapının mukarnas kavsalası
üzerinde iki yanda pencere yer almaktadır. Bu durumuyla Anadolu Selçuklu
mimarisinde özel yere sahiptir. Kitabe yeri boş bırakılmıştır.
Avluya
bakan cepheleri gök mavisi ve patlıcan moru renklerden oluşan
geometrik, bitkisel ve yazı (hat) karakterli süslemeye sahiptir.
Gökmedrese ismini de gök mavisi renkli çinilerden almaktadır. Tıp
eğitiminin verildiği yapı “Pervane Darüşşifası” olarak da bilinmektedir.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılış amacına uygun olarak
yıllarca sağlık hizmetinde kullanılmıştır.
1926
yılından itibaren H. Turgut CİNLİOĞLU’nun çevreden topladığı eserlerle
depo müze olarak kuruluşuna başlanan müzemiz, 1974 yılına kadar sınırlı
teşhir odalarıyla hizmet vermiş olup, 1974-1982 yılları arasında yapılan
onarım ve çağdaş teşhir-tanzim anlayışıyla modern müzecilik faaliyetini
sürdürmektedir.
Alt (zemin) ve üst kattaki
odalarda eserler kronolojik tasnif göz önüne alınarak teşhir
edilmektedir. M.Ö. 3000 yılı Eski Tunç Çağı’ndan itibaren, Hitit, Frig,
Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin eserleri
sergilenmektedir. Kazı çalışmaları tamamlanan Maşat Höyük buluntuları
ile Müze Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma kazıları sonucu ele geçen
eserler teşhirin ağırlıklı bölümünü oluşturmaktadır.
Girişin
sağındaki İlk Tunç Çağı eserleri, takip eden odalarda Hitit; Frig
(Demir Çağı) dönemi eserleri, kilise eşyaları sergilenmektedir. Müzenin
bu bölümünün kubbeyle örtülü ve daha geniş tutulmuş mekanı olan son
odasında ise Osmanlı dönemine ait Dini eserler ve yazı takımları teşhir
edilmektedir.
Baş eyvanın kuzeyindeki mekan,
medreseyi yaptıran Pervane Muiniddin Süleyman’ın aile mezarlığı olup,
halk arasında “Kırkkızlar Türbesi” olarak bilinmektedir. Efsane
değerinde başka kimliklerde yüklenen yirmi sandukalı mezar odası müze
teşhirine tabii bir zenginlik katmaktadır.
Eyvanın güneyindeki mihrap nişli geniş mekanda ise (mescit) halılar, kilimler ve heybeler sergilenmektedir.
Mescitten
sonra sırasıyla; bölgemizin geleneksel erkek giysileri, kadın
giysileri, takılar, aydınlatma araçları, hamam eşyaları gibi etnografik
karakterli eserler sergilenmektedir. Takip eden odalarda; ev dokuma
tezgahı, el baskısı yazma örnekleri ve kalıpları, 19. yüzyıla ait barut
kapları ile son odada bakırcılık zanaatının ürünleri olan bakır kaplar
ve kapı tokmakları teşhir edilmektedir.
Üst katın
bir bölümü idari hizmetler için kullanılmakta olup, güney revaka açılan
odalarda sırasıyla; sikke ve altın süs eşyaları, Ulutepe kurtarma
kazısı buluntuları, Roma dönemine ait pişmiş toprak, metal ve cam
eserler ile son odada Bizans çağı eserleri sergilenmektedir.
Müzemiz
avlusunda girişin bulunduğu ön bahçede ve kuzey bitişiğimdeki Anadolu
Selçuklu Dönemi yapı temellerinin bulunduğu alanda, Hellenistik, Roma,
Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserler teşhir
edilmektedir.
LATİFOĞLU KONAĞI
Tokat’ın
Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde bulunan Latifoğlu Konağı planı ve
süslemeleriyle 19. yy. ev mimarisinin özelliklerini taşımaktadır.
Konak
“L” şeklinde bir plan üzerine iki katlı olarak ve ahşap karkas arası
kerpiç dolgu malzeme kullanılarak inşa edilmiştir. Alaturka kiremit
kaplı kırma çatı ile örtülüdür. Taş döşeli avluda bir havuz
bulunmaktadır.
Türk
evinin ana esaslarına ve kalabalık aile düzenine uygun olarak, ancak
daha serbest bir plan anlayışı ile yapılan konağın odaları “L” şeklinde
bir sofanın etrafında yer almaktadır.
Zemin
kattaki tek kubbeli hamam, yapının dışına çıkma yapmaktadır. Kare
planlı, dikdörtgen formlu taşlarla döşeli bu Türk Hamamı alttan
ısıtılmaktadır. Burası küçük bir soğukluk-soyunmalık kısmına
açılmaktadır. Yine bu bölümde ocaklı bir oturma odası-hamam odası
bulunmaktadır.
Günlük işlerin yapıldığı, aynı
zamanda mutfak olarak da kullanılan aşevi-işevi ile idare olarak
kullanılan bölümde bu katta yer almaktadır.
Sofa, günümüzde danışma ve hatıra eşya satış yeri olarak düzenlenmiştir.
Üst
katta; selamlık-paşa odası, harem-havuzbaşı odası, yatak odası ve bir
depo odası mevcuttur. Sofada dört bölümlü bir vitrinde takılar,
silahlar, porselen eşya ve elişleri teşhir edilmektedir.
Latifıoğlu Konağı ahşap, kaleişi ve alçı süslemeleriyle zengin bir görünüme sahiptir.
Paşa
odası ahşap işçiliğin en güzel örneklerini sunmaktadır. Dıştan kare,
içten dairesel bir form içindeki barok tavan göbeğinde ahşap, dantel
gibi işlenmiştir. Dolap ve yüklük kapaklarında, kapılarda ahşap oymalar
mevcuttur.
Havubaşı odasının duvarları kalemişi
panolar halinde çiçek motifleri ve İstanbul Manzarası tasvirleri ile
bezelidir. Tavan yaldız boyalı bitkisel motifler ve ahşap oymalarla
süslenmiştir.
Hamam odasının kapısı, tavanı, yüklük ve dolap kapaklarında yine bitkisel motifli ahşap işçilik dikkati çekmektedir.
Alçı
işçiliğinin güzel örneklerini ocak davlumbazları ile tepe
pencerelerinde görmek mümkündür. Paşa odasının ocak davlumbazındaki
plastik akantus yaprakları batı etkisini, havuzbaşı odasındaki ocağın
kabartma alçı üzerine boya ile yapılmış karanfil, lale gibi çiçek
motifleri klasik üslubun özelliklerini yansıtmaktadır. Tepe
pencerelerinde alçılı vitray görülmektedir ve bunlarda kullanılan
“Mühr-ü Süleyman” Türk süsleme sanatında sevilen motiflerden biridir.
Latifoğlu
Konağı geçmişteki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış
mankenlerle canlı ve gerçekçi bir teşhir yapılarak 1989 yılında müze-ev
olarak hizmete açılmıştır.
Maşat Höyük
Zile
ilçesi Yalınyazı köyünde yer alan Maşat Höyük ören yerinde 1973-1984
yılları arasında yapılan kazılar sonucunda Tokat tarihine ışık
tutabilecek çok önemli eserler ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. 3000’li
yıllara tarihlenen höyükte bulunan önemli eserler arasında Hitit
dönemine ait bir saray kalıntısı da mevcut olup diğer buluntular Tokat
Müzesi’nde sergilenmektedir.
Horoztepe
Bölgede
M.Ö 3. bine ait bir mezar ortaya çıkartılmıştır. Mezar buluntuları
arasındaki en önemli eser olarak kabul edilen çocuğunu emziren kadın
heykelciliği günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde teşhir
edilmektedir.
Sebastopolis Antik Kenti
Tokat’ın
68 km. güneybatısında yer alan antik Sebastopolis kentinin kuruluşu
henüz kesin olarak bilinmemektedir. Adının anlamı “büyük azametli şehir”
olan kentin, bazı kaynaklara göre M.Ö. 1. yüzyılda kurulmuş olabileceği
tahmin edilmektedir. Roma İmparatoru Traianus zamanında (M.S. 98-117)
Kappadokia eyaletine dahil edilen kentin adının çeşitli kaynaklarda
“Herakleopolis” olarak da kaydediğildiği bilinmektedir. 1987 yılında
Tokat Müze Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma ve sondaj kazıları sonucunda
elde edilen verilerle, daha önce ortaya çıkmış bulunan mimari parçalar
değerlendirildiğinde, kentin Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde
önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır.
Artova Yeraltı Yerleşimi
Artova
ilçesine bağlı Boyunpınar köyünün 500 m. kuzeyindeki Özündürük
mevkiinde ana kaya blokuna oyularak yapılmıştır. Erken Hıristiyanlık
dönemine ait bu yeraltı yerleşimi 1995 yılında Tokat Müzesi tarafından
yapılan temizlik kazısı ile açılmış ve hizmete sunulmuştur. Bu yeraltı
yerleşimi üç koridorlu ve üç katlı olup, salonlar, küçük odalar ve küçük
bir tapınaktan oluşmaktadır.
|
Camiiler , Mescitler ve Türbeler
|
Ulu Cami
Tokat'ın
en eski ve ilginç camilerinden biridir. Yapılış tarihi olarak geçen
1678, yapılış tarihi değil onarım tarihidir. Kitabesinden "Çün bu cami
oldu cedit" ifadesi, caminin yenilendiğini göstermektedir. Ayrıca iç
mekânlarda ve kuzey revaklarında kesme taştan yapılmış kemerli kolonları
ile batı yönündeki son cemaat yerinin devşirme (Bizans) sütunları da
caminin çok eski olduğunu göstermektedir. Yapı, Sultan IV. Mehmet
zamanında restore edilmiş ve 1678 tarihli kitabe de o zaman takılmıştır.
Tokat'ta orijinalliğini en fazla koruyan tarihi eserlerden biri olan ve
1950 yılından bu yana zaman zaman onarım gören Ulu Cami moloz ve kesme
taşlardan yapılmıştır. Ahşap kirişli ve çıta süslemelerle kapatılmış
mekânının üzeri dört köşe, kiremit bir çatıyla örtülüdür. Kesme taştan
zarif bir minaresi olan Ulu Cami’nin güney batı köşesine bir kuş evi
oyulmuştur. Kemer ve alınlıklarında Selçuklu çinilerindeki geçme Rumi
motifler ve kemer içlerinde birbirine bağlı küçük panolar halinde 16 ve
17. yüzyıl İznik çini desenlerini anımsatan süslemeler yapılmıştır.
Caminin ilginç özelliklerinden birisi de doğu ve batı yönlerindeki
revakların, malzeme ve işçilik bakımından birbirinden ayrı olmasıdır.
Meydan Cami
Sultan II. Bayezit'in annesi Gülbahar Hatun adına yaptırdığı cami, kayıtlarda "Hatuniye Camii" olarak geçmektedir. Meydan Mahallesi’nde adını aldığı geniş bir alanda 1474 yılında yaptırılmıştır. Tokat’taki en güzel Osmanlı dönemi mimari eserlerinden birisidir. Ana mekân üzerinde tek kubbesi, tek minaresi ve altı mermer sütundan oluşan, beş kubbeli son cemaat yeri vardır. Eski tarihi kayıtlarda “caminin yapımı bittikten sonra küçük olduğu görülmüş ve iki yanına birer mescit daha inşa ettirilmiştir” denilmektedir. Ana mekân, revaklar ve minaresindeki rölyef süslemeleriyle, zarif ve uyumlu bir mimari yapıya sahiptir. Avlunun ortasında ahşaptan yapılmış orijinal olmayan bir şadırvan ve yanında Gülbahar Hatun Medresesi yer almaktadır. Meydan Camii’nin Selçuklu tarzı stalaktitlerle işlenmiş mermer portalı ve geçme ağaçtan yapılmış kapısı birer sanat şaheseridir. Ağaç kapıyı çevreleyen kemerin üzerinde kitabe yer almaktadır. Caminin duvarları, minaresi ve mescitler kireç taşından, kubbesi tuğladan örülmüştür. Mihrap ve minberi mermerden yapılmış olan caminin, iyi ışıklandırılmış bir mekânı ve kubbesinde “boya” süslemeler vardır. Behzat Camii Tokat'ın en karakteristik yerlerinden biri olan Behzat Çarşısı’nda Behzat Çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Fakih Şirvan oğlu Hoca Behzat tarafından 1535 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan cami binasına Sultan II. Abdülhamit zamanında, 1881 yılında vatandaşların bağışlarıyla ikinci bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan caminin 1535 tarihli Osmanlı sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat'a ait olup bulunan diğer kitabe tamir kitabesidir. Cami yanındaki mezar Hoca Behzat'a aittir. Ali Paşa Camii
Cumhuriyet
Meydanı’nın güneyinde yükselen cami, Tokat'taki en büyük Osmanlı anıt
eseridir. Sultan II. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında
yaptırılan caminin avlusunda Ali Paşa’nın eşi ve oğlu Mustafa Bey’in
türbeleri de yer almaktadır. 16. yüzyıl Osmanlı cami mimarisinin
özelliklerini taşıyan caminin kare olan ana mekânı üzerinde, tek kubbesi
ve tek minaresi vardır. Tamamı kesme taştan yapılan camide, ana mekânın
kıble dışında kalan diğer üç duvarında karşılıklı mahfiller yer
almaktadır. Bunlardan kuzey yönündekiler oda şeklindedirler. Kesme
taştan kemerli olarak yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait
bölümler vardır. Kubbe kaidesinde, sekizgen kasnakta ve duvarlarda
pencereleri olan caminin stalaktitli mihrap ve minberi mermerden
yapılmıştır.
Takyeciler Camii
Diğer
camilere göre değişik mimari üslubu olan Takyeciler Camii’nin yapıldığı
tarih bilinmemektedir. Sadece güney duvarının bedestene doğru olan
köşesinde 1871 tarihli bir tamir kitabesi vardır. Ancak caminin bu
tarihten çok evvel yapıldığı anlaşılmaktadır. Moloz ve kesme taştan
yapılmış camide ana mekân ve sütunlar üzerinde dokuz kubbe
bulunmaktadır.
Garipler Camii
Pazarcık
Mahallesi’nde ve Tokat’ın en eski camisidir. Danişmend Gümüştekin Ahmet
Gazi tarafından 1074 yılında yaptırılmıştır. Renkli çinilerle süslenen
caminin orijinal olan minaresi 11. yüzyıl Türk tuğla işçiliğinin güzel
örneklerinden birisi sayılmaktadır.
Niksar Ulu Camii
Niksar
ilçe merkezi Ulu Cami Mahallesi’ndeki yapı, 1145 yılında Cepnizade
Hasan Bey tarafından yaptırılmış bir Danişmendoğlu dönemi eseridir. Yapı
dikdörtgen planlı olup, iç mekân dört sıra ayakla beş sahına
ayrılmıştır. Anadolu’nun iyi durumda ayakta kalabilen ilk camilerinden
biridir.
Silahtar Ömer Paşa Camii
Erbaa
ilçesi, Akça kasabası merkezinde bulunan caminin kitabesi olmadığından,
yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Silahtar Ömer Paşa
tarafından 1688 yılı civarında yaptırıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen
planlı yapı kagir dış duvarlara sahip olup, üst örtüsü ahşaptır. İç
mekânı örten ahşap tavan ve minber kalem işi bezemesiyle dikkati çeken
bir yapıdır. Cami dıştan oldukça yalın, içten çok zengin görünümlüdür.
Kazancılar Mescidi :Kent
merkezinde, Sulu Sokak’tadır. Kapının çok üstünde saçağa yakın yerde
yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre, Yavuz Sultan Selim
zamanında 1518 yılında yapılmıştır.
Hacı Turhan Mescidi
:Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet
zamanında Artukoğullarından Hacı Turhan tarafından 1474 yılında
yaptırılmıştır. Sulu Sokak, Sultan Hamamı önünde bulunan mescit, moloz
taştan yapılmış olup, kare planlı mekân üzerine sekizgen kubbe
oturtulmuş küçük bir yapıdır.
Alaca Mescit :Kent
merkezinde; Rüstem Çelebi Mahallesi’nde Plevne İlkokulu’nun yanındadır.
Selçuklukların İlhanlı Sultanı Gazan Han ile ortak yönetimleri
zamanında yapılmıştır. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin
minaresi dışında kalan bölümleri, Abdurrahman bin Ahi Eda'nın adına
ithafen Abdülaziz bin İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır.
Selçuklu döneminde yapılmış olan minaresinin tuğla işçiliği dikkat
çekicidir.
Vezir Ahmet Paşa Mescit ve Türbesi:Meydan
Mahallesi’nde bulunan mescidin 1288 yılında yaptırıldığı tahmin
edilmektedir. Üzerindeki kitabeden yapıyı Vezir Ahmet Paşa’nın tamir
ettirdiği anlaşılmaktadır. Öndeki kubbeli oda türbedir.1939 yılındaki
şiddetli depremde zarar gören mescit, yakın tarihlerde aslında uygun
olarak onarılmıştır.
Sentimur Türbesi :Gaziosmanpaşa
Caddesi üzerindedir. Moğol Emirlerinden Sentimur oğlu Nurettin'e
aittir. 1314 yılında yapılan türbeye halk "Demirlengin oğlu (Timurleng
benzetmesi) Türbesi" demektedir. 1935 yılında restore edilen türbe bugün
yeşil ve çiçekli bir alan içindedir. Üç adet kitabenin bulunduğu türbe
kesme taştan, olup kare mekân üzerine tuğladan örülmüş sekizgen yıldız
planlı, tromplu külahla örtülüdür. Doğu yönündeki penceresi, barok
karakterli palmet ve yazıları çevreleyen süsler ve renkli taşlarla
işlenmiştir.
Acepşir Türbesi :İvaz Paşa
Mahallesi’nde bulunan türbeye, "Baş Ağrısı Türbesi” de denilmektedir.
Kitabesinin iki başı kırık olduğundan türbenin kime ait olduğu belli
değildir. Ancak sağlam kalan bölümünden İlhanlıların son Hükümdarı olan
Sultan Ebu Sait zamanında (1318) yapıldığı anlaşılmaktadır.
Şeyh Meknun Türbesi :Yeşilırmak
Köprüsü başında yer alan türbenin 13. yüzyılda Mesut bin Keykavus
tarafından imaret olarak yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İçindeki
mezarın kitabesi olmadığından burada yatan zatın kim olduğu
bilinmemektedir. İki bölümden oluşan yapının duvarlarında çini
süslemeler vardır.
Sümbül Baba Mescit ve Türbesi :Gaziosmanpaşa
Caddesi üzerinde bulunan Sümbül Baba Mescit ve Türbesi, Muineddin
Pervane'nin kızı Safiyeddin'in, bağışlanmış kölesi olan Hacı Sümbül
tarafından 1292 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi,
Sümbül Babanın Hacı Bayram Veli'nin öğrencisi ve Hacı Bektaş Veli'nin
halifesi olduğunu yazmaktadır. Selçuklular zamanında yazılmış kitabesine
göre, Sultan II . Mesut zamanında inşa edilmiş olan yapının portal,
mescit ve türbe bölümleri iyi korunmuştur. Selçuklu mimarisinde az
rastlanan asimetrik planlı yapının en ilgi çekici bölümü olan mermerden
yapılmış stalaktitli portalini, kenger yaprağı motifli bordür
çevrelemektedir.
Sefer Paşa Mescit ve Türbesi :Camii
Kebir Mahallesi’ndedir. Halkın "Kömlekli Baba" dediği türbe, 1251
yılında Ebu Bekir bin Lokman tarafından, yaptırılmıştır. Türbedeki
mezarlarda kitabe olmadığından kimlerin yattığı anlaşılamamaktadır.
Ancak bunlardan birinin Kasaphane çeşmesini yaptıran Sefer Paşaya ait
olması muhtemeldir. Kesme taştan yapılmış ve üzerinin ahşap olduğu
zannedilen mescit tamamen yıkılmıştır. Sekiz köşeli, piramit külahlı
kesme taştan yapılmış türbe hala ayakta durmaktadır.
Ali Tusi Türbesi :Halit
Mahallesi’nde Sulu Sokak üzerindedir. 1233 yılında Selçukluların önemli
devlet adamlarından birisi olan Ebul Kasım bin Ali el Tusi (Necmeddin
Tusi de denilmektedir), sağlığında bu türbeyi kendisi için yaptırmıştır.
Binanın cephesindeki sivri alınlıklı iki dikdörtgen pencereyi süsleyen
geometrik motifli çini bezemeler ve üstlerinde yer alan çini ile
yazılmış ayetler ilgili çekicidir.
Burgaç Hatun Türbesi :Ali
Paşa Camii bahçesinin doğu tarafında yer alan türbe Selçuklu tuğla
işçilik ve tekniğinin güzel örneklerinden birisidir. Kitabesi kayıp olan
yapının 13. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Erenler Türbesi :Tokat'ın
güneydoğusundaki tepede yer alan Erenler mezarlığının hemen yanındadır.
Türbenin kesme taştan yapılmış kare mekânı üzerine tuğladan örülmüş
kubbe oturtulmuştur.
Pir Ahmet Bey Türbesi :Meydan
Mahallesi’nde, Meydan Camii’nin güneyinde yer almaktadır. İçerisinde
Eretna (Ertena) Beylerinden Alaaddin Ali Beyin oğlu Pir Ahmet Bey ve
ailesine ait biri ağaç ve onikisi mermer sanduka, türbe çökme tehlikesi
gösterince müzeye kaldırılmış; daha sonra moloz taştan yapılmış kemerli
çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe, Şehzade Mehmet Çelebi'nin kardeşi
Süleyman Çelebi ile yaptığı taht mücadeleleri sırasında ölen
adamlarından Horozoğlu Ahmet Bey’e aittir.
Kırk Kızlar Türbesi :Niksar
ilçe merkezinde modern kent yapıları arasında kalmış olan türbe tuğla
ile örülmüş anıtsal bir kümbettir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmekle
birlikte, 13. yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Özenli
tuğla işçiliği ile dikkat çeken sekizgen planlı türbenin piramit külahı
yıkılmış, saçak çıkıntıları ve tuğlu kubbesi kalmıştır.
Çukur Medrese :Sulu
Sokak’ta Takyeciler Camiinin güneyindedir. Danişmendoğullarından
Yağıbasan tarafından 1152 yılında yaptırılmıştır. En önemli özelliği 14
m. çapındaki tromplu kubbesinin ortasında 10 m’ye yakın açıklığın
olmasıdır. Anadolu'da bu özelliği taşıyan üç medreseden birisidir. Moloz
taştan sade ve süslemesiz olarak inşa edilen yapı, iki yandan da
eyvanlar ve tonozlu odalarla çevrelenmiştir. Selçuklu Sultanı II.
İzzettin Keykavus'un tahta çıkışı nedeniyle 1247 yılında restore
edilmiştir. 1939 yılındaki yer sarsıntısı, kubbenin tonozlarında çökme
ve çatlamalara yol açmış, kitabesi düşerek parçalanmıştır.
|
Tarihi Yapılar
DİNİ ve KÜLTÜREL YAPILAR
Tokat Kalesi Osmanlı
Mevlevihane Osmanlı
Niksar Taş Mektep Osmanlı
Sıkdişini Helası Osmanlı
Niksar Kale Hapishanesi Selçuklu
Erenler Kümbeti Selçuklu (İlhanlı)
KÖPRÜLER
Hıdırlık Köprüsü Selçuklu
Niksar Leylekli Köprü Roma
Çilhane Köprüsü Osmanlı
Niksar Seymenler Köprüsü Osmanlı
Niksar Taşkemer Köprüsü Osmanlı
Niksar Ünye Köprüsü Osmanlı
Erbaa Kaleköy Köprüsü Osmanlı
Sulusaray Köprüsü Roma
Geyras (Godoşun) Köprüsü Osmanlı
HANLAR-KERVANSARAYLAR
Taşhan(Voyvoda) Osmanlı
Paşa Hanı Osmanlı
Sul Hanı Osmanlı
Deveci Hanı - Fatih Mehmet Paşa Hanı Osmanlı
Pazar Mahperi Hatun Kervansarayı Selçuklu
Tahtoba Kervansarayı Selçuklu
Çamlıbel Kervansarayı Selçuklu
KİLİSELER
Niksar Kale Kilisesi Selçuklu Dönemi
Tama Torgus Kilisesi Bizans Dönemi
Erbaa Kilise kalıntısı Bizans Dönemi
HAMAMLAR
Pervane Hamamı Selçuklu
Mustafa Paşa Hamamı Osmanlı
Paşa Hamamı Osmanlı
Çamağzı Köyü Hamamı Selçuklu
Niksar Ünye Hamamı Osmanlı
Niksar Büyük Hamamı Osmanlı
Niksar Çavuş Hamamı Selçuklu
Niksar Küçükkale Hamamı Selçuklu
Niksar Kale Hamamı Selçuklu
Zile Yeni Hamam Osmanlı
Zile Çifte Hamam Osmanlı
Pazar Beyobası Hamam Selçuklu
Ali Paşa Hamamı Osmanlı
Sultan Hamamı Osmanlı
Turhal Halil Bey Hamamı Osmanlı
Zile Tekke Hamamı Osmanlı
Zile Şehir Hamamı Osmanlı
KAYA MEZAR ANITI
Kızık Köyü Kaya Mezar Anıtı Roma
Zile Kaya Mezar Anıtı Roma
Zile Kapıkaya Mezar Anıtı Roma
Gümenek Kaya Mezar Anıtı Roma
KONAKLAR
Latifoğlu Konağı
Yoğurtçuoğulları Konağı
Maaz Gürkan Evi
Musluoğlu Konağı
El Sanatları
Her
toplumun kendine özgü kültür birikimi, gelenek ve görenekleri, dili,
karakteri olduğu gibi zanaatları da vardır. Müzik, oyun, edebiyatın yanı
sıra özellikle zanaatlar o toplumun kendine has değerleridir. Kültürel
birikimin renk, biçim ve çeşitli tekniklerle en içten ve en güzel
yansıması zanaatlar, bir kişinin olmadığı için anonim olma özelliği
taşırlar. Zanaatlar bizim kültürel kişiliğimizin en canlı belgeleridir.
Gerek önceki dönemlerden kalan ve gerekse Orta Asya’dan getirdiğimiz
kültürümüzde zanaatların önemli yeri vardır.
Etiler
zamanından beri birçok tarih devirlerine sahne olan Tokat, doğu-batı ve
kuzey-güney arasında ulaşımı sağlayan önemli yolların kavşağı olmuştur.
Bu konumundan dolayı zanaatçı çeşitliliği bakımından oldukça zengindir.
Keçecilik, kazzaz ve ipekçilik, mumculuk, boyacılık, sabunculuk,
bezcilik ve taşçılık gibi zanaatlar toplumun ihtiyaçları karşısında
yetersiz kalmasından dolayı artık günümüzde kaybolmuş olan
sanatlarımızdandır. Ancak yazmacılık, bakırcılık, kalaycılık,
dokumacılık (kumaş, kilim, cicim, halı, çorap), mutaflık, semercilik,
çarıkçılık, yemenicilik, dericilik, küpçülük, süpürgecilik, demircilik,
tenekecilik, iğne oyacılığı, müzik aletleri yapımcılığı(davul, zurna,
bağlama, kaval) oymacılık, yayıkçılık, kuyumculuk ve folklorik elbise
işlemeciliği gibi el sanatları halen günümüzde il, ilçe ve köylerimizde
yapılmakta ve yaşatılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder