5 Ocak 2011 Çarşamba

SAKARYA'NIN TARİHİ

İLİN ADI
İlin adı olan “Sakarya”nın MÖ. III ve MS. IV. yüzyıllar arasında bölgemizde yaşayan Bithynlerin Kraliçesi “Sangarius”un adının zamanla söyleniş değişikliğinden geldiği rivayet edilmektedir. Nitekim bölgemizdeki “Geyve”nin Bithyn “Gekve Hanım”dan, yine Sakarya Nehri’nin adı olarak yer yer söylenen “Sangari” veya ““Sakari”nde bu rivayeti doğrular gibidir. Ancak Sakarya adı, günümüzde Erenler ilçesinin sınırları içinde türbesi de olan “Sakar Baba”dan söz ederken “Sakar ya…” biçiminde halk arasında söylenişinin yaygınlaşmasından sonra ortaya çıkar. Yani Sakarya adını bir Anadolu eren/evliyasından almıştır.
“Ada” adı, Sakarya Nehri ile Çark Deresi bir zamanlar birleşerek aktığı söylenen bu iki akarsuyun arasında kalan bölgede kurulan ve görünüm olarak “adaya” benzemesinden dolayı verilir. “Adapazarı” adı ise, gelişen yerleşim biriminde bulunan Papuçcular, Semerciler, Tığcılar, Çıracılar, Hasırcılar, Uzunçarşı, Aynalıkavakçarşısı, Pirinç Pazarı, Soğan Pazarı, Kömür Pazarı gibi semtlerden dolayı halkın “Adanın pazarına gidiyoruz” söyleyişinin bir süre sonra “Adapazarı”na dönüşmesi ile bu adı alır. 


TARİHİ 

FRİGLER DÖNEMİ
M.Ö. VIII. yüzyılda güçlü bir devlet halinde tarih sahnesine çıkan Frig Devleti’dir. Geldikleri yörede Phrygler adını taşıyan Frigler, Troia savaşından sonra MÖ. XII. yüzyılın başlarında Çanakkale Boğazı üzerinden Anadolu’ya geçerek Kızılırmak’a kadar ilerlemişlerdir.
Thrak kabileleri ve Frigler önceleri Hellespontos ve Propontis (Denizi) kıyıları ile İda Dağı (Kaz Dağı) etrafında, birbirine yakın fakat ayrı ayrı bölgelere yerleşmişlerdir Bu kabileler hakkında Strabon şu bilgiyi verir; “Bithnyalılar ile Trioyalılar ve Mysialılar hatta Kyzikos dolaylarındaki Dolionlar ve Mygdoialılar ve Troialılar arasındaki sınırı belirtmek zordur ve her kabilenin diğerinden ayrı olduğu gerçeği kabul edilmiştir. Ancak arasındaki sınırları belirtmek zordur.” Strabon Mysialıların önce Olympos Dağı civarında yaşadıklarını, daha sonra ise Thrakia’dan gelen Frigyalıların Troia ve çevresini ele geçirmeleri Propontis’in güney kıyılarına yayılmaları üzerine Kaikos Irmağı (Bakırçay) kaynağının üst tarafına göç ettiklerini yazar. Bir süre sonra Frigler de Askania Gölü (İznik Gölü) kıyıları ile Sangarios (Sakarya) Irmağı Vadisi’ne doğru yayıldıklarını ifade eder. Homeros, Troia savaşları sırasında Friglerin efsanevi kahramanı olarak geçen Mygdon’un boyu Mygdonların Askania Gölü ve Sangarios Irmağı çevresinde yaşadıklarını bildirir. MÖ.7. yüzyılın ilk çeyreği içinde Kimmerlerin saldırılarına karşı koyamayan Frigya Devleti yıkıldı. 


PERSLER DÖNEMİ
Pers Krallığı mutlak bir yönetime sahipti. Ülkeler Kralı ya da Krallar Kralı unvanını taşıyan Büyük Kral tüm dünyanın egemeni sayılır ve istekleri yasa niteliğini taşırdı. Kral, Mısır’da olduğu gibi, tanrı sayılmamakla birlikte, Tanrı Ahuramazda’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edilirdi. Büyük Kral, eyaletlere bölünen imparatorluğu merkezden atadığı genel valilerle yönetiyordu. İmparatorluk, her biri “krallığın koruyucusu” anlamına gelen bir “satrap” (khşatrapa) tarafından yönetilen satraplıklara yani valiliklere ayrılmıştı.
MÖ. 547 yılında Lydia Krallığı’nın başkenti Sardeis’in hiç beklenmedik bir zamanda Pers ordularının eline geçmesi tüm Ön Asya ve özellikle Yunan dünyasında adeta bir şok etkisi yarattı. Böylece tüm Anadolu Perslerin egemenliği altına girdi. Büyük Kyros’un yerine, daha sağlığında veliaht yaptığı, büyük oğlu II.Kambyses (Persçe Kambuzya) geçti (MÖ. 529-522). Pers imparatorluğunda Kambyses’in ölümünden sonra karışıklıklar idari yapıda çatlaklar meydana gelmişti. Ancak, üstün nitelikli devlet adamı Darius bu durumun aksayan yönlerini derhal gördü ve imparatorluğu ayakta tutacak idari reformları zaman geçirmeden uygulamaya başladı. İmparatorluğun topraklarını yeniden, sayıları zamanla değişen, ancak çoğunlukla 20’den aşağı düşmeyen, yönetim bölgelerine yani satraplıklara ayırdı. Bu satraplıklardan biriside Sakarya’nın da içinde bulunduğu “Daskyleian Satraplığı”dır. Frigler, Anadolu Thrakları, Paflagonlar, Mariandynler ve Kappadoklar yani Anadolu’nun tüm kuzey kıyısı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nin güney kıyılarındaki Yunan kentleri, iç kesimdeki Phrygia ile Kappadokia da bu satraplığa bağlıydılar. Daha sonraları bu çok büyük satraplık “Hellespontos Phrygia”, “Büyük Phrygia” ve “Katpatuka” (Kappadokia) satraplıkları olmak üzere üçe ayrıldı. 


MAKEDONYA KRALLIĞI DÖNEMİ
Makedonya Kralı II. Filip’in başkent Aigai’de öldürülmesinden sonra henüz 22 yaşında olan oğlu İskender (III. Alexandros) “Ordu Meclisi” tarafından Makedonia tahtına çıkarıldı. İskender MÖ.334 yılı ilkbaharında ordusuyla Hellespontos’u (Çanakkale Boğazı’nı) geçerek Granikos Irmağı (Biga Çayı) kenarında Pers ordusuyla karşılaştı. Yapılan savaşta Pers ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Savaştan hemen sonra Parmenion komutasındaki ordu “Hellespontos Phrygia Satraplığı”nın merkezi Daskyleion’u (Ereğli’yi) ele geçirdi. İskender buraya Makedonyalı Kalas’ı satrap atadı.


BİTHYNİA KRALLIĞI DÖNEMİ
Bithynler, MÖ. VII. yüzyılda Trakya’dan Küçük Asya’ya geçerek İstanbul Boğazı’ndan Sakarya Irmağı’nın, doğusuna ve Karadeniz’den Marmara Denizi’ne kadar uzanan topraklara yerleşmiş “Thrak” asıllı topluluktur.
Bithynia prenslerinden Botiras’ın oğlu Bas, (MÖ.377-327) İskender’in Hellespontos Phrygia’sına satrap olarak atadığı Kalas’ı Bithynia topraklarında yenerek ülkesinin bütünlüğünü sağladı. Böylece, bağımsız Bithynia Krallığı’nın kuruluşu kesinlik kazandı. Bas’ın oğlu Zipoites (Krallığı: MÖ.327-279) İskender ardıllarından komutan-kral Lysimakhos’u yenmiş, Nikaia/İznik bölgesini ele geçirmiş ve Kral sanını takınmıştır. Zipoites’in oğlu olan I.Nikomedes, ülkede bütünlüğü sağlayarak, körfez sonunda kendi adı ile isimlendirilen Nikomedia (İzmit) kentini (MÖ.264) kurmuş ve bunu Nikea ve Prusa kentleri takip etmiştir. Hellenistik Çağ Bithynia Krallığı’nın tarihçesi bu gelişmelerle başlar ve MÖ. 74 yılına, krallık ülkesinin Roma Cumhuriyeti ülkesine katılışına kadar sürer. Bithynia toprakları IV. Nikomedes (MÖ.94-74) zamanında, MÖ.88 yılında Pontos Kralı Mithradates tarafından işgal edildi. Ancak Roma diktatörü Sula tarafından bu işgale son verildi. MÖ.74 yılında ölen kral IV. Nikomedes, vasiyetnamesinde Bithynia’yı Roma’ya bıraktı.


ROMALILAR DÖNEMİ
Roma MÖ.27 yılında Avgustos ile imparatorluk dönemine geçildi. Anadolu’da bu sırada üç eyalet bulunmaktaydı. “Asya Eyaleti”, “Bithynia-Pontus Eyaleti” ve “Klikya Eyaleti”. Avgustos eyaletlerin yönetimde bir yenilik ortaya koydu. Buna göre eyaletler yönetim açısından İmparator ile Senato arasında paylaşıldı. MS.395 yılında Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılınca Sakarya Bölgesi’de Doğu Roma sınırları içinde kaldı.
Roma Dönemi’ne ait bölgemizde birçok yerde köy yerleşimlerinin olduğu tespit edilmiştir. Merkez, Beşevler Köyü’nde yapılan kazıda, Roma Dönemi Lahit Mezar içerisinden bir adet cam şişe ve sitrigilis (Sporcuların vücutlarına sürülen yağı temizlemekte kullanılan metal alet) ve pişmiş toprak şişeler bulunmuştur. Merkez, Akarca Köyü Roma Dönemi Nekropol’de (Mezarlıkta) gerçekleştirilen kazı çalışmalarında elde edilen buluntular İzmit Müzesi’ndedir. Ayrıca Meşeli Köyü Mezarlığı kenarında yapılan kaçak kazıda açığa çıkartılan Lahit Mezar Sakarya Müzesi bahçesinde teşhir edilmektedir. İkizce Osmaniye Köyü’nde Roma Dönemi Mezarlığı bulunmaktadır. Adliye Köyü kum ocakları mevkiinden çıkarılan ve Yücel Öner’e ait özel koleksiyonda bulunan üzeri yüksek kabartmalı mermerden yapılmış Mezar Steli Roma Dönemi’ne aittir. Adapazarı. Merkez Maltepe Mahallesi’nde Roma Dönemi sandık mezarları ile birlikte daha geç döneme ait kiremit mezarlara rastlanmıştır. Geyve İlçesi Saray Köyü, Köyiçi mevkiinde, ev ve samanlıklar altında kalan, düzgün yontma taşlarla yapılmış temel kalıntıları mevcuttur. Sarayköy Camii’nin avlusunda yer alan musalla taşı Roma Mezar Anıtı’nın bir parçasıdır. Bozören Köyü’nde bazı evlerin duvarlarında, yazıtlı yazıtsız mezar taşları ve sunaklara ait taşlar kullanılmıştır. Yine Pamukova İlçesi, Hayrettin Köyü, Menete mevkiinde ve Akçakaya Köyü’nde anıtmezar kalıntıları, Akçakaya Köyü’nün güney taraf eteklerinde mimari temel kalıntıları, kayaya oyularak yapılmış mezarlar, yazıtlı mezar taşarı, sunaklar, mozaik kalıntısı tespit edilmiştir ve Roma Dönemi sikkeleri bulunmuştur. Roma Dönemi’ne ait Pamukova İlçesi’nin değişik bölgelerinden toplanan Mezar Stelleri ile Taraklı İlçesi, Hark, Hacıyakup ve Duman köyünden getirilen Steller ve Sunaklar Sakarya Müzesi’nde teşhir edilmektedir.


BİZANS DÖNEMİ
Dünya Tarihinin en uzun ömürlü devletlerinden birisi olan Bizans’ın kuruluşu, Roma İmparatorluğu’nun MS.395 yılında ikiye bölünüşüyle olduğu, çoğunlukla kabul edilmektedir. “Bizans İmparatorluğu”, diğer adıyla “Doğu Roma İmparatorluğu”, Roma İmparatorluğunun bir devamı olup, Roma teşkilatı, Yunan kültürü ve Hıristiyan dininin biçimlendirdiği bir temel üzerinde yükselmişti. Bizans İmparatorları kendilerini Roma Sezar’larının mirasçıları olarak kabul ediyorlardı. Bizantions (Bizanslı) deyimi sonradan ortaya çıkmış, bunu hiçbir zaman kullanmayan Bizanslılar kendilerini her zaman Romaios (Romalı, Türkçe “Rum” adı bundan gelmektedir) diye adlandırmışlardı.
VI.yüzyılda Bizans imparatoru I.Justinianus (527-565) döneminde Sakarya Bölgesi’nde önemli bayındırlık çabaları görüldü. Adapazarı Merkez, Beşköprü mevkiinde bulunan ve Bizans İmparatoru Justinianus (527-565) tarafından M.S.558-560 yıllarında yaptırılan Justinianus Köprüsü (Beşköprü), Erken Bizans Dönemi’nden günümüzü sağlam olarak gelebilmiş Anadolu’daki en görkemli ve önemli anıtsal yapılarından biridir. Sapanca Gölü’nün sularını Sakarya Nehrine boşaltan Çark Deresi (Melas) üzerindeki bu taş köprü, 430 m. uzunluğunda, 9,85 m. genişliğinde olup, 12 kemerlidir. Yine Bizans Dönemi’ne ait köprü kalıntıları Alifuatpaşa Beldesi, II.Bayezıt Köprüsü’nün kuzey tarafındaki adacık içerisinde yıkılmış durumdaki köprü kalıntıları bugünde varlığını sürdürmektedir. 

Bölgemizdeki Bizans Dönemi’ne ait en eski kale kalıntısı Paşalar Kalesi’dir. Bu kalenin yapımında çevreden toplanan, Roma Dönemi’ne ait birçok mezar steli devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Bizans İmparatorluk kuvvetlerinin, doğu seferleri sırasında, toplanma ve hazırlık merkezi konumunda, stratejik öneme haiz bir yer olan Malagina’nın, Bizans ve Osmanlı kaynaklarına dayanılarak, Pamukova İlçesi Mekece veya Paşalar Köyü (Paşalar Kalesi) olduğu ileri sürülmektedir. Mekece’den başlayarak, Paşalar Kalesi, Çobankale, Adliye Kalesi, Harmantepe Kalesi, Akçukur Kalesi, Seyifler Kalesi ve Karasu Kalesi Sakarya Nehri boyunca uzanan ileri karakol niteliğinde haberleşme ve savunma amaçlı Bizans Dönemi yapılarıdır.


SELÇUKLULAR DEVRİNDE SAKARYA
XI. yüzyılın başlarında 1015 ile 1021 yılları arasındaki Kafkasya’dan Anadolu’ya keşif harekâtı olarak yapılan ilk akınları Çağrı Bey gerçekleştirmiştir. Anadolu’nun fethi amacıyla girişilen esas akınlar ise, 23 Mayıs 1040 tarihindeki Dandanakan Zaferi’nden sonra kurulan Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Tuğrul Bey’in öncülüğünde 1048’den 1055 yılına kadar aralıklarla devam edildi ve bundan sonra da her yıl akınlar sürdü. Alpaslan da Çağrı ve Tuğrul Beyler gibi batıdaki genişleme siyasetine devam etti. 1064’de Ani ve Kars kalelerini ele geçirdi. Komutanlarından bazılarını Anadolu’ya akınlar yapmaları için görevlendirdi. Bu akınlar zamanla Urfa ve Antakya yoluyla Malatya’ya kadar genişledi. Hatta zaman zaman Sakarya Irmağı’na kadar uzadı. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, Bizans savunma hattını yıkarken, Anadolu’nun kapılarını da Türklere açıyordu.
1073/1074’de, Bizans İmparatorluğu olağanüstü günler geçirirken, Bizans Ordusunda paralı askerlerin Frank komutanı Roussel de Bailleul ayaklandı ve Anadolu şehirlerini ele geçirmeye başladı. VII. Mihail bu durumu önlemek üzere amcası Ioannis Dukas’ı, Roussel’in üzerine gönderdi. Sakarya’nın aşağı kolu üzerindeki Zompi Köprüsü’nde, ayaklanan Roussel kuvvetlerine karşı yenildi. Ele avuca sığmayan asiler, Sakarya Nehri’ni takiben, kuzeye doğru yöneldiler. Niyetleri Bithynia üzerinden ilerlemek ve başkenti ele geçirmekti. Bu sırada Selçuklu komutanlarından Artuk Bey de ordusu ile Roussel karşı harekete geçti ve onu Nikomedia/İzmit’e doğru çekilmek zorunda bıraktı. Artuk Bey, süratli hareket ederek aniden Sophon’daki Frank Ordugâhını bastı. Asi askerler dağıldı. Attaleiates’e bakılırsa 100.000’den fazla Türk bu savaş dolayısıyla İzmit’ten Üsküdar’a kadar olan sahaya yayılmıştı. Yani Roussel Olayı/ Roussel -Artuk Savaşı’ndan dolayı ilk defa Selçuklu (Türk) komutanı olan Artuk Bey, Sakarya çevresinde görülmüştür.

Nikeia, Ascania Gölü kenarında, tarihi bir şehirdi. Mekece ile Sakarya bağlantısı vardı. Ayrıca, doğuya giden yollar buradan devam ediyordu, Selçuklular, “Roussel Olayı” nedeni ile Nikeia çevresinde görülmüşlerdi. İki yıl sonra, 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İstanbul’un hemen yanında büyük ve tarihi bir Bizans kenti olup, sağlam surlara sahip bulunan Nikeia’yı (İznik’i) fethetti. Süleyman Şah burasını temellerini atmakta olduğu Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti yapmak sureti ile devletini kurdu. Ancak Anadolu Selçuklu Devleti fiilen, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah’ın ölümü (1092) ile meydana gelen iktidar boşluğu üzerine, İznik şehrinde Süleyman Şah’ın oğlu Kılıç Arslan tarafından kurulmuştur. Yani Kılıç Arslan’ın idaresinde “Anadolu Selçuklu Devleti” bağımsız bir devlet kimliği kazandı.   

Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1081’de, Bithynia’daki fetihleri, Bizans aleyhine sürdürdü. Böylece, Sakarya nehrinin doğusundaki yarımadada Türk askerleri görüldü. Sakarya bölgesinde Bizans hâkimiyeti döneminde Maryandenos toplumu yaşamaktaydı. Türkler, Alexius Kommenos devrinden itibaren Sakarya vadisine kadar ilerleyip bölgeye akınlar düzenledi. Bu akınlar yerleşimden ziyade Bizans topraklarından ganimet elde etme amacı ile gerçekleşiyordu. Komnenos, savaşarak Selçukluları yalnızca İstanbul Boğazından ve denize komşu bölgelerden çok uzağa sürmekle kalmadı. Onları tüm Thynia (Sakarya’nın kuzey-batısı Kefken Kandıra dolayları) ile Bithynia’nın sınırlarından ve Nikomedia dolaylarından sürüp uzaklaştırarak,  Süleyman Şah’ı barış yapmak zorunda bıraktı. 

XII. yüzyıl boyunca Bithynia sınırlarından batıya ve kuzeye geçemeyen Türk yerleşimi, 1220 yılında başlayan Moğol istilasının Anadolu’ya getirdiği yeni Türk unsurlarının Batı Anadolu uç bölgesine ulaşması sonucu, XIII. yüzyıl ortalarından itibaren Bithynia bölgesine girmeye başladı. Yani 1300 tarihinde Bizans sınırlarının içinde kalan pek çok bölge Türklerin eline geçmiş durumda bulunuyordu. Bu gelişme içinde Türkmenler, Batı Anadolu merkezlerine ve Bithynia şehirlerine sokulma fırsatı buldular. XIV. yüzyıl başında Batı Anadolu Türkmen yaşam alanlarında çadırlı Türk aile sayısının 400 bin çadırı aşması da bu gelişmeyi ortaya koymaktadır.


OSMANLILAR DÖNEMİNDE SAKARYA
Kayıların bir kısmı Süleyman Şah’ın oğullarından biri olan Ertuğrul Bey ile batıya göç ederler. Ertuğrul Bey önderliğinde Kayılar, XIII. yüzyılın ilk yarısında I.Alaaddin Keykubad (1219-1236) zamanında önce Ankara’nın batısındaki Karacadağ çevresinde yaylar-kışlar, sonra Selçukluların da onayı ile sınır boylarına (uc’a) Bithynia’nın Aşağı Sakarya boylarında Söğüt, Domaniç ve Ermeni Derbendi taraflarına yerleşir. Ertuğrul Bey 1281 yılında 93 yaşında vefat edip Söğüt’te defnedildikten sonra, üç oğlunun en küçüğü olan Osman Bey, Selçuklu Sultanı’na bağlı bir uç beyi olarak ittifakla Kayı boyunun başına getirildi. Osmanlıların beylikten devlete geçiş süreci sırasında, Bizans İmparatorluğunun ani bir çöküşü ile Laskarisler (1204) ve Palaioloslar (1261) devletleri kuruldu. Ancak Bithynia bölgesindeki (Bursa, Bilecik ve İzmit civarındaki) idarenin başıbozuk ve bu bölgedeki Rum Beylerinin İstanbul ile ilişkilerinin zayıf olması, Osman Bey’i harekete geçirdi. Osman Bey ve silah arkadaşları Samsa Çavuş, Akça Koca, Aygıt Alp, Gazi Abdurrahman, Kara Mürsel gibi üstün yetenekli komutanlarıyla sınır boylarındaki Bizans’a ait yerleri bir bir topraklarına katmağa başladı.
Türkler Sakarya’yı aşmaya ve Bizans arazisini fethetmeye başladılar. 1290’da sonraki kral XI. Andronikos Sangarios Nehri dolaylarına giderek Türk korkusunun sürekli hâkim olduğu Bithynia ahalisini korumak için savunma önlemleri aldırdı ve bazı kaleleri de tamir ettirdi. Yine de Türk akınları durdurulamadı. Osmanlılar, beylik olarak yükselmeye başladı. Malagina ve Kabaia/Geyve kaleleri Bizans’ın Türklere karşı bir müddet direniş noktaları oldu.

Ertuğrul Bey ile birlikte gelen Samsa Çavuş ve Sülemiş de yakın yerlerde kabilesini iskân etmiş ise de, yöredeki Bizanslı beylerin en güçlüsü olan İnegöl Tekfuru, Osman Bey’in kumandanlarından Samsa Çavuş’u yenerek, onu Mudurnu yöresine çekilmeğe zorlar. Osman Bey, Samsa Çavuş’un yardımına koştu; ancak o da başarılı olamadı ve kardeşi Sarubatı’nın oğlu Bay Hoca’yı şehit verir. Samsa Çavuş Tekfurun baskısı yüzünden daha güzel ve yaşama şartları açısından daha uygun olan Mudurnu taraflarına yerleşir. Burası, Sakarya’nın güneydoğusunda ormanlık ve aynı zamanda bozkır arazi yapısına sahip bir yerdir. Bundan sonra yine İnegöl Beyi ve müttefiki olan Karacahisar Beyi ile Domaniç civarında savaşan Osman Bey, bu defa da kardeşlerinden Sarubatı’yı (diğer bir rivayete göre Gündüz Alp’i) kaybettiyse de savaşı kazandı (1288).

1291 yılında Eskişehir yöresindeki Karacahisar’ı zapteden Osman Bey, Mudurnu’da bulunan Samsa Çavuş ve kardeşi Sülemiş ile anlaşıp Harmankaya Rum Beyi Köse Mihal’i (daha sonra Müslüman olmuştur) de yanlarına alarak Sakarya vadisindeki Sorkun, Taraklı Yenicesi ve Göynük taraflarına akınlar yaptı. 1299 yılında Bilecik ve Yarhisar kaleleri fethedildi. Bilecik’in fethinden sonra Osman Gazi, beyliğin merkezini buraya nakletti. Daha sonra kuzey ve kuzey-batı yönlerinde genişleme hareketlerini sürdürdü.
Selçuklu Sultanı III. Alaaddin Keykubad’ın 1299 yılında devlet merkezini terk etmesi, Selçukluların bir müddet için başsız kaldığı dönemde birçok Türk beyi Osman Bey’in yanında yer aldı. Osman Bey’in daha serbest hareket etmeye başladı ve Osmanlı Devleti’ni kurdu. 

Osman Bey ve arkadaşlarının başarılı fetihleri, komşu Rum Prenslerini harekete geçirdi. Başta Tekfuru Atranos olmak üzere Kestel ve Kitle Kaleleri prensleri mücadele için birleştiler ve Muzalon kumandasında onlara ikibin kişilik bir yardımcı kuvvette onlara katıldı. Osman Bey beşbin kişilik bir orduyla, bu kuvvetleri Gemlik’in güneyindeki Koyunhisar (Baphaon) Savaşı’nda bozguna uğrattı. Osman Bey’in yeğeni Gündüz Bey’in oğlu Aydoğdu çarpışmalar sırasında şehit oldu (1302). Bu zafer sonucunda Bithynia’nın en ünlü şehirlerinden olan Bursa’nın kuzey yöresi dışında, üç taraftan yolu kesildi. Osman Bey, daha sonra İznik’in en önemli illeri karakolunu oluşturan Trikokiya (Karahisar)’yı fethetti (1308).

Osman Bey, alpleri ve Köse Mihal’in yardımları ile Mudurnu taraflarına akın başlattı. Bu akınları Şehzade Orhan ile tecrübeli komutanlar Konur Alp, Akça Koca ve Abdurrahman Gazi sürdürdü. Osman Bey, Sakarya bölgesi civarında, önce “Mekece Kalesi” ve sonra Konur Alp, Akça Koca ve Orhan Karaçebiş ile “Alp Suyu Kalesi”ni aldılar. Bir müddet sonra, bu kaleleri üs yaparak Sakarya ovasına indiler. Yani 1313’de Lefke (Osmaneli), Mekece, Geyve, Akhisar (Pamukova) ve Gölpazarı yöresindeki kaleler ele geçirildi. Akhisar’ın alınmasıyla birlikte, Geyve Boğazı ve Sakarya Nehri’nin akış istikametine yani kuzeye doğru ilerleme kolaylaştı. Osman Bey, 1320’de hastalanarak, beylik yönetimini oğlu Orhan Bey’e bıraktı. Orhan Bey 1321’de Mudanya’yı aldıktan sonra Karadeniz’e doğru uzanan bölgenin de ele geçirilmesi görevini Konur Alp’e verdi. 1323’de Konur Alp, Akyazı, Hendek ve Tuz Bazarı/Düzce’yi ele geçirdi Akça Koca da Akova’daki etkinliklerini artırdı. Akça Koca, daha sonra Kandıra kasabasını ele geçirdi. Konur Alp de Bolu çevresindeki fetihlerini sürdürdü. 1323 yılında Osmanlı Devleti’nin sınırı kuzeyde Karadeniz’e kadar ulaştı. Aynı yıl, Sapanca Gölü’nün batı tarafında bulunan Ayan Köyü, Akça Koca tarafından zapt edildi. Akça Koca 1324’de Sapanca Gölü ile bugünkü Adapazarı yöresini Osmanlı Devleti’ne kazandırdı. Osmanlılar fetihlerden sonra adil davranarak yerli halkları kendi taraflarına kazanmışlar; onlar da ya Müslüman olmuşlar yahut eski dinlerinde kalarak Osmanlılarla işbirliği yapmışlardır.
XIX. yüzyılda Sakarya yöresi siyasal olaylar açısından bir ölçüde durgun bir dönem geçirmiştir. Adapazarı’nın bağlı olduğu İzmit Mutasarrıflığı’nda bu yüzyılın en önemli olayı, 1854-1855 Kırım Savaşı, 1850-1860 Şeyh Şamil Olayı, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile Balkan Savaşları ertesinde, dört büyük dalga halinde gelen mülteci akınlarıdır. Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerine yerleştirilen Kırım, Kafkas ve Balkan göçmenlerinin büyük bir bölümü de kendilerine Marmara Bölgesi’nde Biga Yarımadası ile Bursa’dan başka, Adapazarı yöresinde sığınak bulmuşlardır.


CUMHURİYET DÖNEMİ
Adapazarı, 26 Mart 1921 günü İzmit ve yöresini de işgal altında bulunduran XI. Yunan Tümeni tarafından işgal edilir. Sakarya Bölge Komutanlığı’nın görevlendirdiği üç baskın kolu kısa bir çarpışmayı takiben 21 Haziran 1921 sabahı saat 04.00’da Adapazarı’na girer. Taşkısığı yönünden Adapazarı’na ilk giren Halit Molla ve Kazım Kaptan kuvvetleridir. Halit Molla derhal şehrin güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili ilk tedbirleri alır, kurtuluştan sonraki ilk sabah ezanını da kendisi okur. Kazım Kaptan ise hükümet konağına Türk bayrağını çeker, ayrıca şehrin güvenliğinin sağlanmasıyla meşgul olur. Aynı sabah 07.30’da bir süvari bölüğümüz Sapanca’ya girer, bir taraftan da İzmit yönünde çekilen düşmanın izlenmesine devam eder. Bu yöndeki harekât da nihayet Sakarya Bölge Komutanlığı emrindeki süvari birliğinin 28 Haziran 1921 sabahı İzmit’e girmesi ve Yunan işgalinden kurtarılması ile sonuçlanır. Kolordu’nun 21-29 Haziran 1921 tarihleri arasında Adapazarı ve İzmit yöresindeki harekatı sırasında verdiği kayıplar; 1 subay ve 74 er şehit, 9 subay ve 180 er yaralı olarak kayıtlara geçer. Buna karşılık Yunanlıların kayıpları ise 3 subay ve 34 er ölü, 2 subay ve 84 er yaralı biçimindedir. Kurtuluşu takiben Adapazarı halkı adına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Belediye Reis Vekili Mustafa imzasıyla bir şükran telgrafı çekilir, telgrafın metni meclisin 4 Temmuz 1921 tarihli toplantısında okunur.
Cumhuriyet döneminde Adapazarı, başta eğitim, bayındırlık, ulaşım, sanayi, ticaret ve toplumsal alanda büyük gelişmeler gösterir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mutluluğun Anahtarı