SAKARYA’DA TARİHİ YERLEŞİMLERİN KALINTILARI
Sakarya İl sınırları içerisinde, bu güne kadar yapılan, yüzey araştırması ve kurtarma kazılarından Karapürçek İlçesi Teketaban Köyü köyiçi mevkiindeki tümülüs kazısında, ahşap mezar yapısı olduğu tespit edilmiştir. Bu özellik Frig dönemi tümülüslerinin bir özelliğidir. İlimizde birçok tümülüs mezar bulunmaktadır. Karapürçek-Teketaban, Hendek-Sivritepe, Yağbasan, Karaçökek, Kaynarca-Topçu Köyü, Kırktepeler Köyü tümülüsleri bunlardan birkaçıdır. Adapazarı Merkez, Küçük Esence (Küçük Tersiye) Köyünün Tepecik mevkiinde, tonozla örtülü, Dramoslu tümülüsten; Altın diadem parçaları, Gümüş eserler ve pişmiş toprak kaplar bulunmuştur. Ak Ova’nın hemen ortasında münferit bir tepe olan Şıra Tepe’nin (Antik Tersia Şehri) kuzeydoğu eteğinde bulunan bu tümülüs M.Ö. I.yüzyıla aittir. 1958 yılında açığa çıkartılan tümülüsten ele geçirilen eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir. Bu tümülüsün bağlı olması gereken iskân yeri, yakınındaki Tersia Şehri olmalıdır. Bithynia’nın en güzel ve verimli ovası olan bu mıntıka Geç Antik Çağda Regio Tersia ismi ile anılıyordu. Bithynia Krallığı zamanında Nikomedia’dan (İzmit) doğuya Bithynion (Bolu) ve Karadeniz kıyısındaki Hareklea’ya (Karadeniz Ereğlisi’ne) giden yollar buradan geçmekte idi. Tersiye Tümülüsü’nde bulunan altın diadem parçaları ve testiler, benzer plan gösteren Akyazı’nın Küçücek Köyü’nde açılmış olan tümülüste bulunanların benzeridir. Ayrıca tespit edilebilen yerleşimlerden bazılarını Helenistik Döneme (M.Ö.330-30) aittir.
Tarih boyunca İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek amacıyla, özellikle Sakarya Nehri ile Çark Deresi üzerine birçok köprü yapılır. Justinianus Köprüsü /Beşköprü (558-560), II. Bayezıt Köprüsü (1495), Ahşap Tavuklar Köprüsü (1900), Eski Sakarya/Trabzonlar Köprüsü (1937) bunlardan bazılarıdır.
Justinianus Köprüsü (Beşköprü):
Serdivan ilçesi, Beşköprü mevkiinde, D-100 (E-5) karayolunun 250 m.
kuzeyinde, Sapanca Gölü’nün sularını Sakarya Nehrine boşaltan Çark
Deresi (Melas) üzerinde yer alan köprü erken Bizans döneminin
Anadolu’daki en görkemli anıtsal yapılarındandır. Bizans İmparatoru
Justinianus (527-565) tarafından M.S.558-560 yıllarında yaptırılan Erken
Bizans Dönemi’nden günümüzü sağlam olarak gelebilmiş olan bu taş
köprü, 384,30 m. uzunluğunda, 9,85 m. genişliğinde olup, 12
kemerlidir. Batı ucunda tak izi, doğu ucunda apsisli yapı ve köprü
ile ilgili tonozlu yapı kalıntıları bulunmaktadır. Adapazarı
güneybatı yakınında, daha doğrusu kentin o yanda hemen bitişiğinde
bulunan, Justinianus dönemi yapıtı çok görkemli köprüye önceleri
Latince Pons (Köprü) deniyordu ve köprünün kendine özgü başka bir adı
yoktu. Sonradan, Pons’un Latincede “köprü” demek olduğunu bilmeyen
Rumlaşmış halk, bu sözcüğü bir öz ad olarak algılayıp köprüyü, “Pons
Köprüsü” anlamında Pontogephyra diye anmaya başladı; daha da geç
dönemde, o ad Pentegephyra’ya (Beşköprü’ye) dönüştü. Oysa köprü şu
veya bu biçimde beş parçalı olmadığı gibi, beş kemerli de değildir
(oniki büyük kemerlidir). Karayolları Genel Müdürlüğü’nce 1995
yılında onarılan köprünün taşıt trafiğine kapatılmış ve köprünün her
iki ucuna üçer basamak yapılmıştır.
II. Bayezıd Köprüsü [Geyve-Alifuatpaşa]:
II. Bayezıd Köprüsü [Geyve-Alifuatpaşa]:
Alifuatpaşa kazasını Geyve ilçesine bağlayan kısımda, Sakarya Nehri
üzerinde büyük kesme taşlardan yapılmış bir köprüdür. Kitabesinde, “Bu
köprü tarihte devir açan Fatih’in oğlu II.Bayezıd tarafından H. 901
M. 1495 yılında yaptırılmıştır” ifadesi Türkçe olarak yer almaktadır.
Köprünün Alifuatpaşa kısmında dokuz küçük kemer bulunmaktadır.
Köprünün tam orta altında lahit biçiminde büyük ayak ve sağ yanında
iki büyük kemer, ayağın diğer tarafında da büyük bir kemer
bulunmaktadır. İkinci Bayezıt’ın mimar ve mühendisi Fakir Abdullah
tarafından tasarlanan on dört ayak üzerine 198 m. boyunda 7,5 m.
eninde kemerli kesme taş köprünün ayaklarından dördü Sakarya Nehri
üzerindedir. Esas kitabe köprünün Geyve tarafında kalan mihrabın arka
cephesindedir. Geyve II. Bayezid Köprüsü tarih köşkünün bir önemi de
1495/96 (Hicri 901) yılını veren kitabenin çerçevesinde yer alan
hatayi üslubundaki süslemedir. XV. yüzyılın sonunda belirli bir
tarihte Türk süsleme sanatındaki tercihler ve yönelişler bu eserle
sergilenmiştir. 0,10 m. genişliğindeki çerçeve kuşağında, rumili ve
şakayık süslemeli kıvrımlı birer dalla verilen süsleme, şakayık
süslemeli XV. yüzyılın ilk yarısındaki bir geleneği sürdürürken,
genel görünüşü ile dönemin süsleme anlayışını yansıtır. Cumhuriyet
dönemi de ana köprünün altına çelik iskelet konarak köprü önceki
yıllarda iki kez restore edilmiştir. Yine Bizans Dönemi’ne ait köprü
kalıntıları II.Bayezıd Köprüsü’nün kuzey tarafındaki adacık
içerisinde yıkılmış durumdaki köprü kalıntıları bugünde varlığını
sürdürmektedir.
Orhan Camii [Adapazarı-Merkez]:
Orhan Camii [Adapazarı-Merkez]:
Osmanlıların Anadolu’yu feth etmeleri sırasında Orhangazi’nin silah
arkadaşı olan Konuralp, Akyazı’yı ve Sakarya’nın iki tarafındaki küçük
kaleleri zaptettiği sırada ormanlık ve suluk olan bu yerlere bir
miktar Türkmen iskân ederek şimdiki şehrin bulunduğu yerde bir köy
kurulur. Bugün “Orhan Camiisi” diye anılan camiinin yerinde de “Orhan
Bey” namına bir camii yapılır. Camii bugün, eski yapısından hiçbir
iz taşımamaktadır. Sultan Hamid döneminin yüksek pencereli üslubuyla
çatılı olarak yapılan camii, muhtemelen eski binasından daha
büyüktür. Minarede üzerindeki 1316/1318 tarihi bu ikinci inşanın
yılını göstermektedir. Günümüzdeki yeni bir yapı olan camii;
Adapazarı’nın daha köy olduğu dönemde “Orhan Gazi” adına yaptırılmış
ve zamanla yıkılınca yerine yine aynı adı taşıyan “Orhan Camii”,
1893-1894 yıllarında Adapazarı’nda kaymakamlık yapan Nüzhet Paşa’nın
girişimi ve halkın yardımlarıyla inşa edilmiştir. Bankalar caddesinde
bulunan Orhan Camii’nin çatısı ahşap olup, kiremit ile örtülüdür.
Tek minaresi bulunmaktadır. 1967 depreminde yıkılan minare 1968
yılında “Akyazılı Ali Akyüz” adlı usta tarafından yeniden yapılsa da,
1999 depreminden sonra minare yeniden profil malzemeden yapılır.
Camiinin bahçesinde üç şadırvan bulunmaktadır. En eskisi camiinin sol
ön kısmında bulunanıdır. Bir ara bu şadırvan kalorifer kazanı olarak
da kullanılmıştır. İkinci şadırvan camiinin sağ ön kısmında
olanıdır. Yeşil mozaikle süslü olan bu şadırvan 1990 yılında
yapılmıştır. Üçüncü ve son şadırvan da camii bahçesinin ana giriş
kapısının sol tarafına düşmektedir. Şadırvan yuvarlak, çatısı yuvarlak
ve köşelidir. Camiinin içinde orijinal olarak sade ve ahşap tavan göze
çarpmaktadır. Tavan düz ve kubbesizdir. Onaltıgen bir daire mevcut
olup, merkezden birbirine paralel girinti çizgileriyle süslenmiştir.
Camiinin iç duvarlarında hiçbir (duvar üzerinde) süsleme olmaması
dikkat çekici olup, cam çerçeveler içinde İslami yazı çeşitleri
mevcuttur. Camii içinde bir sadelik göze çarpmaktadır. Mihrap kısmı
çinilerle süslüdür. Dıştan, pencere üzerindeki, kemer şeklindeki
taşlar da orijinaldir. Kısaca camiinin; Orhan Gazi’nin buyruğu ile
1323-1325 yıllarında yaptırıldığı, 1876 yılındaki deprem sonucu zarar
gördüğü, sonradan büyültülerek bugünkü halini aldığı, 1943-1968-1999
depremlerinde büyük zarar gören camiinin, arka kısmının betonarme,
minaresinin profilden yapılarak, halkımızın büyük yardımlarıyla,
bugünkü biçimini alarak ibadete açıldığı girişindeki büyük kitabeden
anlaşılmaktadır.
Orta Camii [Adapazarı-Merkez]:
Orta Camii [Adapazarı-Merkez]:
Orta Camii, Uzunçarşı’da Pirinç Pazarı ve Aynalı Kavak Çarşısı
arasında, Aynalıgeçit (2. geçit)’te 60 numaradadır. Hayırsever
Devoğlu Hacı Mustafa Ağa tarafından yaptırılmıştır. İçten ahşap olan
camii iki katlıdır. Camiinin altında ayakkabı dükkânları ve aktarlar
bulunmaktadır. Çatısı da ahşap olup, kiremit ile örtülüdür. Camiinin
giriş kapısı üzerindeki tabelada Orta Camii Hicri 1165 (Miladi 1752)
tarihi göze çarpmaktadır. Camiinin yapı üslubu kâgir olup, dış cephe
duvarları ahşap kaplamadır. Şu anki haliyle ibadete açık olan üst
katı camiinin orijinal özelliğini yansıtmaktadır. Üst kat aynı
zamanda asma bir kata sahiptir. Bu asma kat kadınlar mahfeli olarak
kullanılmaktadır. Üst katın ana bölümünü oluşturan cemaat mahfeli,
müezzin mahfeli, mihrap ve ahşap olan tavan ve süslemeleri
orijinalliğini korumaktadır. Adapazarı merkezdeki diğer iki camii
gibi içi sadedir. Bu camiide de çerçeve içinde asılmış süsler
bulunmaktadır. Altı dükkân olduğu için camiinin içi biraz basık
kalmıştır. Camiinin tavanı beton olup, çok hafif bir kubbe havası
verilmeye çalışılmıştır. Camii duvarlarının tavanla birleştiği
yerlerde ahşap süslemeler göze çarpmaktadır. 1967 depreminden sonra,
camii minaresi onarılarak metalle kaplanmıştır. 1999 depreminden
sonra minaresi zarar görüp, sallanmaya başladığı için, iptal
edilmiştir. Minber ve müezzinin yeri orijinaldir. Camii mülkiyeti “Tozlu
Camii Vakfı”na aittir. Dükkanlar da dahil olmak üzere. Camiinin
toplam alanının 150 m², kapasitesi 200 kişiliktir. Camii giriş
kapısının bulunduğu yerde bir şadırvan bulunmaktadır. Şadırvanın
üzerindeki kitabede yer alan yazıların bir kısmı bozulmuş ve
okunamayacak haldedir. Kitabenin okunabilen yerinde; “Camiinin, Hacı
Mustafa’nın hayratı olduğu ve camiinin çeşmesiyle lütufta
bulunulduğu, bu güzelliğin iç açıcı olduğu ve kıyamet günü Peygamber
Efendimizden (s.a.v.) yardım istendiği, anlaşılmakta ve camiiyi Allah
mübarek etsin” denmektedir.
Ağa Camii [Adapazarı-Merkez]:
Ağa Camii [Adapazarı-Merkez]:
Kömürpazarı Bankalar Caddesi üzerinde bulunan Ağa Camii’nin içinde de
bir sadelik göze çarpmaktadır. Duvarları süslü olmayıp, çerçeveler
içinde dini yazılar bulunmaktadır. Taş temel üzerine inşa edilen yapı
kâgirdir. Adapazarı’ndaki küçük camiilerden biridir. İki kat
biçiminde yapılmış ve minaresi sonradan eklenmiştir. 200 yıllık
olduğu söylenen camiinin üstü çatılı olup, kiremit döşelidir ve
kubbesi bulunmamaktadır. Camiinin ön bahçesinde bulunan şadırvan 2001
yılında yıkılmış, yerine arka bahçede yeni bir şadırvan yapılmıştır.
Mihrabında aşırı süse kaçılmamış olup, çini süslemesine
rastlanmamıştır. Yalnızca yağlı boya ile biraz şekil verilmiştir.
Tavanı ahşap döşeme olup, tavan ortasındaki elips biçiminde ahşap
süsleme ilgi çekicidir. Camiiyi yaptıranın kimliği ve yapılış tarihi
ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak camii alanının
önceden mezarlık olduğu, mezarlığın iptal edilerek yerine bu camiinin
yapıldığı bilinmektedir. Ön bahçede tek kalan mezarın taşının
incelenmesinden de anlaşılacağı üzere; söz konusu mezarda yatanın bir
asker olduğu ve bayraktarlık yaptığı, adının Mustafa olduğu ve 1774
yılında şehit düştüğü ifade edilmektedir. Camii inşası da muhtemelen
bu tarihten önceye tekabül etmektedir.
Büyük Esence Orhan Camii [Adapazarı-Büyük Esence Köyü]:
Büyük Esence Orhan Camii [Adapazarı-Büyük Esence Köyü]:
Adapazarı-Hendek karayolu üzerinde; sol tarafta Büyük Esence Köyü’ne
girildiğinde, ana yoldan yaklaşık 3,5 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
Büyük Esence ve Küçük Esence köylerinin arasında bir tepenin ardında
mezarlığın içinde bulunmaktadır. Tamamen ahşaptan yapılmış, tahtalar
ve kerestelerin üzeri samanlı harçla örtülüdür. Dışta cephesi samanlı
çamurla örtülüdür. Çok küçük bir camii olup, şadırvanı bulunmayıp,
minaresi mevcuttur. İç alana yaklaşık 60-70 m²’dir. Caminin içi de
ahşaptır. Hatta minber dahi ahşap olup, herhangi bir süslemesi yoktur.
Basık olan binada, balkon mevcut olup, kubbe kullanılmamıştır. Çatı
kiremit ile örtülüdür. Ön cephede duvara destek için tahtalar koruma
amaçlı sonradan olarak ilave edilmiştir. Camii şu anda ibadete
kapalıdır. Hemen yanına aynı isimle yapılan camii kullanıma açıktır.
Hasan Fehmi Paşa Camii [Sapanca-Mahmudiye Köyü]:
Hasan Fehmi Paşa Camii [Sapanca-Mahmudiye Köyü]:
Sapanca’ya 3 km. uzaklıktaki Mahmudiye Köyü’nde bulunan bu eser,
Osmanlı Veziri Hasan Fehmi Paşa tarafından yaptırılmıştır. Camiinin
yapı şekli taş-tuğla-ahşaptır ve içi çok güzel işlemelerle süslüdür.
Camii girişindeki yeni Türkçe kitabede, “Hasan Fehmi Paşa Camii
Y.Tarihi (1303) 1887” tarihi bulunmaktadır. Camiinin içine dört
basamaklı bir merdivenden girilmektedir. Bahçesinde de eski bir
şadırvan bulunmaktadır. Camiinin minaresi camii içinden yukarıya
yükselmektedir. Camii balkonlu olup, üste tek merdivenle
çıkılmaktadır. Camiiye ait kitabede şunlar yazılıdır: “Selamün
aleyküm tıbtüm fedhüluhü halildîyn. (Zümer Süresi 73. Ayet) Selam (ve
selâmet) size! Tertemiz geldiniz! Artık ebedî kalmak üzere girin
buraya” denilir. Yan cephesinde sol tarafta altta ve üstte ikişer
kemerli pencere, sağ tarafında üç büyük kemerli pencere
bulunmaktadır. Camiinin mihrap tarafındaki duvarında üstte iki büyük
kemerli pencere yer almaktadır. Çatısı kiremit ile örtülü olup, ahşap
saçakları bulunmaktadır. Camiinin sahanlık kısmından, esas cemaat
yerine geçerken, yine büyük bir kapı konmuş ve kapının her iki yanı
demir kafeslerle örtülmüştür. Ayrıca orijinal bir avizesi
bulunmaktadır. Camii içten kubbeli olup, orijinal süslemeleriyle ve bir
büyük dört küçük orijinal avizesiyle dikkat çekmektedir. Camiinin içi
tezyinat olarak oldukça zengindir. Yan duvarlardan kubbeye geçişte
mukarnaslardan yararlanılmıştır. 17 Ağustos depreminde camiinin
kubbeye geçiş kısmındaki süslemelerde bozulmalar, ayrıca ve özellikle
balkon kısmında, tavanda önemli hasarlar meydana gelerek, tavan
süslemelerini bozmuştur. Camiinin çoğu şeyi orijinal durumdadır.
Camiinin toplam arsa alanı 2150m², iç alanı 250m²’dir. 1888 yılında
ibadete açılmış olup, camii 500 kişiliktir.
Rahime Sultan Camii [Sapanca-Uzunkum Köyü]:
Rahime Sultan Camii [Sapanca-Uzunkum Köyü]:
1892 yılında Abdülmecit’in dördüncü karısı Peruste Rahime Sultan
tarafından yaptırılan Sapanca Uzunkum’da, Uzunkum Köyü İlköğretim
Okulu’nun hemen arkasında yer almaktadır. Yığma taş, tuğla mimari usulü
yapılan binanın ön cephesinde kemerli pencereleri bulunmaktadır. 17
Ağustos depreminde zarar görmüş minaresi yıkılmış ve daha sonra
yeniden yapılmıştır. Rahime Sultan Camii kubbelidir ve içi oymalarla
süslü olup, günümüzde özgün yapısını koruyan sayılı camiilerdendir.
Camii 1967 depreminden sonra onarım görmüştür. Ön cephede, orta
pencerenin üzerinde Sultan Abdülmecit’in tuğrası bulunmaktadır.
Camiinin minberi o dönemden kalma, orijinal yapıdadır. Camiinin
içinde tezyinat bulunmamakta olup, çerçeveler içinde İslami yazılar
göze çarpmaktadır. İçinde yer alan ön cephede yer karolarının
orijinalliği de göze çarpmaktadır. Ayrıca avize ve balkonu da
orijinaldir. Sahanlıkta Osmanlıca bir kitabe bulunmaktadır. Camiinin
sol yanı mezarlıktır.
Rüstempaşa Camii [Sapanca-Merkez]:
Rüstempaşa Camii [Sapanca-Merkez]:
Kanuni Sultan Süleyman zamanında on beş sene sadrazamlık yapan eski
Osmanlı vezirlerinden Rüstem Paşa’nın adını taşıyan camii, 1550-1560
yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Mimar Sinan’ın,
Sadrazam Rüstem Paşa için, Sapanca’da inşa ettiği camii, imaret, hamam
ve kervansaraydan oluşan külliye, XVI.yüzyılın günümüze gelmeyen
önemli eserlerindendir. Camii zamanla değişikliğe uğramış ve Rumi
1146’da ikinci defa inşa edilmiştir. Rüstempaşa Camii’nin üstü ahşap
çatı ve kiremit ile örtülüdür. Camiinin yan cephesindeki yeni yazılı
kitabede “Rüstempaşa Camii Yapım Tarihi 1554” ibaresi bulunmaktadır.
Camiinin duvarları alçaktır. Kerpiç-ahşap karışımı bir binadır.
Camiinin toplam arsa alanı 750 m² olup, iç alanı 250 m²’dir ve
kapasitesi 1.200 kişidir.
Şeyh Müslihiddin Camii [Kaynarca]:
Şeyh Müslihiddin Camii [Kaynarca]:
Şeyhler’de yer alan en önemli tarihi eser bugünkü adıyla Büyük
Kaynarca Köyü’nde yer alan Şeyh Muslihiddin Camii’dir. Nahiye’ye
adını veren bu caminin yapımı Âhi teşkilatından Şeyh Muslihiddin
tarafından XIV. yüzyılda yapılmıştır. Şeyh Muslihiddin Camisi yapı
olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, 1767 numaralı defterde yer
alan H.902 (M.1486) tarihli Vakfiyede, Hacı Kıssahan namı ile şöhret
bulan Muslihiddin Mustafa Bin Cüneyd tarafından yapıldığı, vakfiyede
bahsedilen yapılardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Bugün Şeyh
Muslihiddin Camisi olarak isimlendirilen yapı, vakfiyeye göre
zaviyeli bir camidir. H.1236 (1820) tarihinde Kaymaslı Mehmed Ağa’nın
cami için yaptırdığı çeşmenin kitabesindeki bilgi, yapının XIX.
yüzyılın ilk çeyreğinde tamir edildiği anlaşılmaktadır. Muhtemelen
yeni caminin, okulların, köy öğretmeninin ve imamının evlerinin
bulunduğu alanlarla birlikte, köylünün tarım alanları Kıssahan El-Hac
Muslihuddin Mustafa bin Cüneyt vakfına aittir. Şeyh Musliddin Camii
etrafında mezarlık (hazire), tarla ve dere bulunan bir arazi üzerinde
yer almaktadır.
Şeyh Müslihiddin Camii ampir motiflerle süslenmiş, kirişler arası kütüklerle doldurulmuş, kütüklerin üzeri ince ve muntazam tahtalarla kaplanmıştır. İçten ve dıştan tamamen ahşap olan caminin temelleri taştır. Kadınlar mahfili U şeklinde olup cami dikdörtgen planlıdır. Caminin minaresi şimdi yarım vaziyette durmaktadır. Ön cephede ve sağ cephede olmak üzere iki kapısı bulunuyor. Çatısı kiremit ile örtülü vaziyette. İçinde bulunan balkon çok geniş bir yer kaplamaktadır. Tavanı tamamen düz ahşap kaplamadır. Cami eski bir mezarlığın içinde bulunmaktadır. Adı geçen cami yanına aynı isimle yeni bir cami yapıldığından şu anda ibadete kapalıdır.
Yunus Paşa Camii [Taraklı-Merkez]:
Şeyh Müslihiddin Camii ampir motiflerle süslenmiş, kirişler arası kütüklerle doldurulmuş, kütüklerin üzeri ince ve muntazam tahtalarla kaplanmıştır. İçten ve dıştan tamamen ahşap olan caminin temelleri taştır. Kadınlar mahfili U şeklinde olup cami dikdörtgen planlıdır. Caminin minaresi şimdi yarım vaziyette durmaktadır. Ön cephede ve sağ cephede olmak üzere iki kapısı bulunuyor. Çatısı kiremit ile örtülü vaziyette. İçinde bulunan balkon çok geniş bir yer kaplamaktadır. Tavanı tamamen düz ahşap kaplamadır. Cami eski bir mezarlığın içinde bulunmaktadır. Adı geçen cami yanına aynı isimle yeni bir cami yapıldığından şu anda ibadete kapalıdır.
Yunus Paşa Camii [Taraklı-Merkez]:
Taraklı İlçe merkezi Camii Ulucami Mahallesi’nde bulunan Yunus Paşa
Camii’nin girişindeki Türkçe kitabede 1517 tarihini yer almaktadır.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Vezir-i Âzamı Yunus Paşa
tarafından 1517 yılında yaptırılan Yunus Paşa Camii, kubbesi kurşun
kaplı olduğundan, halk arasında “Kurşunlu Camii” diye anılır. Camii
kesme taşlardan kare bir plan üzerine inşa edilmiştir. Camiinin ön
cephesindeki üç adet eyvan dört adet mermer sütunla desteklenmiştir.
Eyvanların içi süslenmiş vaziyettedir. Ana giriş kapısının üzerinde,
Arapça olarak ayet yazısı bulunmaktadır. Kitabede Râd Süresi 24. Ayet
bulunmaktadır: “Selamün aleyküm bima sabertüm fenime ukbeddâr.
Sabrettiğinize karşılık size selam olsun!”. Sahanlık bölümünün, sol
yanından camiinin balkonuna çıkılmaktadır. Alt kısımda 10 adet hücre
biçiminde penceresi bulunmaktadır. Bu pencerelere içten tahta kapılar
takılmış. Üst kısımlarında 8 adet üstleri kemerli süslü, renkli camlı
pencereleri vardır. Bahçesinde şadırvanı mevcut olup, camiinin sol
yanında ve arka bahçesinde mezarlar vardır. Cephe duvarları, ince yontu
küfeki taşından inşa edilmiş olup, yine küfeki taşından işlenmiş
saçak kornişleri ile sonuçlanmaktadır. Camiinin toplam arsa alanı
1.265 m² ve iç alanı 144 m² olup, 180 kişilik kapasiteye sahiptir.
Camiinin içindeki tüm hat yazıları Taraklılı merhum hattat hafız Saim
Özel tarafından yazılmıştır.
Hacı Atıf Hanı [Taraklı-Merkez]:
Hacı Atıf Hanı [Taraklı-Merkez]:
İpek yolu üzerinde olan ve geçmişte kervanların konakladığı Hacı Atıf
Hanı, Taraklı’da Ulucami Mahallesi’nde bulunmaktadır. Alt katlar
dükkân, üst katlar otel olarak kullanıldığı han iki katlı ve “U”
biçimindedir ve “U”nun açık kısmı kuzeye bakmaktadır. Temeli moloz
taş üzerine hımışık duvar (ahşap ve çamur karışımı) olarak
yapılmıştır. Ana giriş kapısının sağ tarafında bir, sol yanında iki
büyük penceresi yer almaktadır. Binanın üstü de ahşap çatı olup,
kiremitle örtülüdür. Sol tarafındaki bölümde, büyük bir hol
bulunmaktadır. Üzeri balkon tarzında ve revaklarla düzenlenmiş, hanın
üst katında odalar yer almaktadır. Orta bölümün üzeri yuvarlak ahşap
kemerlerle dışa açılır. Kemerler Bağdadi tekniği ile yapılmıştır.
Kemer biçimlerinden ve yapı elamanlarından, XIX. yüzyılın sonu ile
XX. yüzyılın başına tarihlenir. Hanın doğu kanadı yıkılarak dükkân
yapılmıştır. Batı kanadı ise eve dönüştürülmüştür. Üst kat odalarının
tavan ve taban döşemeleri tamamen ahşaptır. Geleneksel konut
açısından yörenin tek hanı olması yanı sıra Türk kültürünün misafir
ağırlama geleneğinin yaşatılabileceği yöredeki son mekânı olan han şu
anda kullanılamaz durumdadır. 1950-1965 yılları arasında postane
olarak kullanılmıştır. Ancak Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde de
Taraklı’da bir handan söz edilmektedir. Muhtemelen yapının ikinci kez
yaklaşık olarak günümüzden 200 yıl önce tekrar yapıldığı sanılmaktadır.
Haşim Ağa Konağı/Fenerli Ev [Taraklı]:
Haşim Ağa Konağı/Fenerli Ev [Taraklı]:
Taraklı Rüştiye sokağında bulunan ve ilçe eşrafından Haşim Ağa’ya ait
olması nedeniyle “Haşim Ağa Konağı” olarak da isimlendirilen XIX.
yüzyıl yapımı görkemli bina, çatısındaki 360 derece açıyla tüm ilçeyi
görme imkânı veren cihannüması (feneri) nedeniyle Sakarya’nın en
ilgi çekici yapısı olma özelliğini taşımaktadır. Halk arasında
“Fenerli Ev” olarak da isimlendirilen yapı, doğal yıpranmalar
sonucunda büyük tahribat görmüştür.
Taraklı Kültürevi [Taraklı]:
Taraklı Kültürevi [Taraklı]:
Taraklı merkezinde, II. Abdülhamit dönemi mimarisine sahip, uzun
yıllar ilk ve ortaokul, bir süre de hükümet konağı ve belediye binası
olarak hizmet veren bina, ciddi bir restorasyon sonucunda, 2000
yılından bu yana yöresel el sanatlarının sergilendiği, kültürel
programların icra edildiği bir kültürevi olarak hizmet vermekte,
ilçeye gelen yerli ve yabancı turistler tarafından da büyük ilgi
görmektedir.
Sinan Bey Zaviyesi/Elvanbey İmareti [Geyve]:
Sinan Bey Zaviyesi/Elvanbey İmareti [Geyve]:
İmaret/Zaviye, Geyve İlçe merkezinde; Konyalı Ali Kebir Caddesi
üzerinde, Elvan Bey Sokak da bulunmaktadır. Kare planlı yapının adı
“Geyve Elvan Bey İmareti”dir ve Mevlana Celalettin Rumi’nin oğlu Sultan
Veled’in kızı Mutahhara Hatun’dan doğan Çeşnigirbaşı (Aşçıbaşı)
Paşacık Ağa’nın oğlu Elvan Bey (babası Sinan Bey Fatih Sultan Mehmed
döneminde) tarafından 1450/1451 yılında yaptırılan hayır
kuruluşlarındandır. Kimi kaynaklarda ise, bu yapıdan “Geyve Sinan Bey
Zaviyesi” olarak söz etmektedir. Ancak Orhan Gazi devrinde
Anadolu’yu dolaşan Arap seyyahı İbn-Batuta, Geyve’de bir zaviyede
misafir olduğunu anlattığı bölüm, bize yapının Fatih Sultan Mehmed
döneminden daha önce yapıldığını göstermektedir.
Zaviye, Başbakanlık Arşivi Genel Müdürlüğü, Maliyeden Müdevver ‘Bektaşi Zaviyeleri Defteri’nde [1827 tarihli Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Bektaşi Tekkelerinin tespiti yapılan defterde] askeri kalemde yazılı olan zaviyeler bölümünde Geyve kazasında “Sinan Baba Bektaşi Zaviyesi” olarak varak 96’da kayıtlıdır. Haziresinde bulunan başta Hatip El-hac Ali Efendi (1128) ait “huseyni destarlı serpuşu” (Oniki dilimli başlığı) olan mezar taş(lar)ı da, Bektaşi tarikatının varlığının diğer bulgularıdır. Bu yapının zaviye olduğunun bir başka kanıtı, binanın güneydoğu köşesinde yer alan hazireye, bu dini ve toplumsal yapıda görev yapanların; Seyyid, hatip, hafız, molla unvanlı kişilerin gömülmeleri, yani mezarlarının bulunmasıdır.
Zaviye bir merkezi kubbe önünde daha küçük bir tavanlı çapraz tonozdan ve kubbeli iki yan kanattan meydana gelmektedir. Minaresi yoktur. İlk onarımı Bostancıbaşı Mustafa Ağa tarafından 1696 yılında yapılmıştır. Aslında revaksız olan yapıya, 1746’da üç kemerli küçük bir revak eklenmiştir. Önceleri Belediye ambarı olarak kullanılan ve 1968 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılan yapı, halen Geyve İlçe Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Hıdır Dede Türbesi [Taraklı-Hıdır Dede Tepesi]:
Zaviye, Başbakanlık Arşivi Genel Müdürlüğü, Maliyeden Müdevver ‘Bektaşi Zaviyeleri Defteri’nde [1827 tarihli Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Bektaşi Tekkelerinin tespiti yapılan defterde] askeri kalemde yazılı olan zaviyeler bölümünde Geyve kazasında “Sinan Baba Bektaşi Zaviyesi” olarak varak 96’da kayıtlıdır. Haziresinde bulunan başta Hatip El-hac Ali Efendi (1128) ait “huseyni destarlı serpuşu” (Oniki dilimli başlığı) olan mezar taş(lar)ı da, Bektaşi tarikatının varlığının diğer bulgularıdır. Bu yapının zaviye olduğunun bir başka kanıtı, binanın güneydoğu köşesinde yer alan hazireye, bu dini ve toplumsal yapıda görev yapanların; Seyyid, hatip, hafız, molla unvanlı kişilerin gömülmeleri, yani mezarlarının bulunmasıdır.
Zaviye bir merkezi kubbe önünde daha küçük bir tavanlı çapraz tonozdan ve kubbeli iki yan kanattan meydana gelmektedir. Minaresi yoktur. İlk onarımı Bostancıbaşı Mustafa Ağa tarafından 1696 yılında yapılmıştır. Aslında revaksız olan yapıya, 1746’da üç kemerli küçük bir revak eklenmiştir. Önceleri Belediye ambarı olarak kullanılan ve 1968 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılan yapı, halen Geyve İlçe Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Hıdır Dede Türbesi [Taraklı-Hıdır Dede Tepesi]:
XIII. yüzyılda Anadolu’da faaliyette bulunan Baba İlyas, Hacı
Bektaş-ı Veli, Emirci Sutan, Dede Garkın ve Sarı Saltuk gibi oldukça
nüfuzlu şeyhler bulunmaktaydı. Vilayetname’de Hacı Bektaş-ı Veli ile
ilişkileri Menkıbevi şekilde anlatılan Hıdır Dede adı yer almaktadır.
Yine Otman Baba menkıbenamesinde ve XV. yüzyılda yaşamış Şeyh
Muhyiddin Çelebi’nin Divan’ında adları geçen Samit Abdal ve Hızır
(Hıdır) Dede de o dönemde yaşayan dervişlerdir. Hıdır Dede’yle ilgili
söylenceler ve şiirlerde de ise Karaca Ahmet’in oğlu olduğu
belirtilmektedir. Ancak ilgili metinlerde Karaca Ahmet ve Hacı Bektaş
Veli’nin yakın dostlarından Hıdır Dede her yerde karşımıza
çıkmaktadır. Gerek Karaca Ahmet’in gerek Hıdır Dede’nin sinir
hastalıklarının tedavisinde iyi bir ruh hekimi oldukları da bazı
kayıtlarda verilmektedir ki, bu durum da bu iki ad arasındaki bağı
göstermektedir.
Vilayetname’de anlatıldığına göre, Hacı Bektaş Veli halifelerine görevlerini bildirip nasiplerini verir. On iki hizmeti de dağıtır. Pirden nasip almak yeni bir hayatın başlangıcı, yeni bir seferin ilk adımıdır. Görev dağıtımı sırasında huzurda bulunmayan Hıdır Dede, Pirden kendisine bir görev verilmediğini anlayınca mahzunlaşır. Hacı Bektaş’ın neden hüzünlenirsin ya Hıdır deyince Hıdır Dede de “görürüm ki bana verilecek hizmet kalmamış ona üzülürüm” deyince Hacı Bektaş Veli gam çekme ya Hıdır. Sen bütün ocakların başısın. Benden düşen, eli kaypan sana gele. Ancak senden eli kaypanın da, dergâhında derdine derman olmaya” der. Karaca Ahmet Sultan’a ait türbenin Pamukova Paşalar Köyü’nde olması ve Vilayetname’de yer alan diğer eren ve evliyaların yakın coğrafya da yer almasından dolayı Taraklı Hıdır Tepe de yer alan bu kişinin Hızır/Hıdır Dede olmasını kuvvetlendirmektedir.
Hıdır Dede Türbesi başta Taraklı halkı olmak üzere ziyaret edilmekte ve her yıl Haziran ayının ilk hafta sonu “Hayır Pilavı Şenlikleri” büyük bir katılım ile bu türbenin etrafında yapılmaktadır. Mevsimin kurak geçmemesi, bereketin bol olması ve diğer pek çok dileğin olması amacıyla adak ve kurban adanan bir türbedir.
Karaca Ahmet Sultan Türbesi [Pamukova-Paşalar Köyü]:
Vilayetname’de anlatıldığına göre, Hacı Bektaş Veli halifelerine görevlerini bildirip nasiplerini verir. On iki hizmeti de dağıtır. Pirden nasip almak yeni bir hayatın başlangıcı, yeni bir seferin ilk adımıdır. Görev dağıtımı sırasında huzurda bulunmayan Hıdır Dede, Pirden kendisine bir görev verilmediğini anlayınca mahzunlaşır. Hacı Bektaş’ın neden hüzünlenirsin ya Hıdır deyince Hıdır Dede de “görürüm ki bana verilecek hizmet kalmamış ona üzülürüm” deyince Hacı Bektaş Veli gam çekme ya Hıdır. Sen bütün ocakların başısın. Benden düşen, eli kaypan sana gele. Ancak senden eli kaypanın da, dergâhında derdine derman olmaya” der. Karaca Ahmet Sultan’a ait türbenin Pamukova Paşalar Köyü’nde olması ve Vilayetname’de yer alan diğer eren ve evliyaların yakın coğrafya da yer almasından dolayı Taraklı Hıdır Tepe de yer alan bu kişinin Hızır/Hıdır Dede olmasını kuvvetlendirmektedir.
Hıdır Dede Türbesi başta Taraklı halkı olmak üzere ziyaret edilmekte ve her yıl Haziran ayının ilk hafta sonu “Hayır Pilavı Şenlikleri” büyük bir katılım ile bu türbenin etrafında yapılmaktadır. Mevsimin kurak geçmemesi, bereketin bol olması ve diğer pek çok dileğin olması amacıyla adak ve kurban adanan bir türbedir.
Karaca Ahmet Sultan Türbesi [Pamukova-Paşalar Köyü]:
Pamukova-Paşalar Köyü, E-25 karayoluna 3 km. uzaklıkta, tarihi
Paşalar Kalesi’nin güney eteğinde kurulur. Karaca Ahmet Sultan
Türbesi ise, Paşalar Köyü hudutları içinde bulunan köy camii ile
bitişik bir türbedir. Türbenin, Osmanlı İmparatorluğu padişahlarından
I.Murat döneminde vezir-i azamlık ve kazaskerlik görevini yürüten
Çandarlı (Cendereli) Kara Halil Hayrettin Paşa’nın himayesindeki
Akhisar (Pamukova) ilçesinde yaşadığı ve büyük bir evliya olduğu
rivayet edilir. Karaca Ahmet Sultan’ın ismindeki “Karaca” simgesini
geyiklerle kurduğu insanüstü ilişkiler ve onlarla konuşması rivayet
edilerek bu ismi aldığı ve bu gibi birçok kerameti olduğu yöre halkı
tarafından anlatılmaktadır. Karaca Ahmet Sultan’ın gösterdiği
kerametler üzerine Hayrettin Paşa himayesi altındaki Paşalar Köyü
arazisini Karaca Ahmet Sultan’a vakf eder. Ayrıca türbe ile ilgili
yazılı olan Sened-i Hakani belgelerinden de bu arazinin bir vakıf
arazisi olduğu doğrulanmaktadır. Şu anda köy tüzel kişiliğine ait bir
arazi üzerinde bulunan türbede Karaca Ahmet Sultan, eşi ve üç
çocuğuna ait olmak üzere toplam beş adet mezar bulunmaktadır. 1925
yılında Tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun çıkmasından sonra,
türbeye ait örtülerin ve yazmaların nahiye müdürüne teslim edilir ve
bu emanetlerin İzmit Müzesi’ne götürülür. Yine Karaca Ahmet
Türbesi’nin içinde bulunan geyik boynuzlarının 20-25 yıl önce
kaybolduğunu söylense de, Müze görevlileri tarafından tescil işleminin
yapıldığı 1993 yılına ait çekilen fotoğraflarda geyik boynuzu açıkça
görülmektedir.
Karıncalı Dede Türbesi [Arifiye-Adliye Köyü]:
Karıncalı Dede Türbesi [Arifiye-Adliye Köyü]:
Adapazarı'nı Bilecik'e bağlayan E-25 Karayolunun Adliye Köyü
mevkiinde yüksek bir kayanın üzerinde bulunan türbe adını,
karıncalarla insan üstü ilişkiler kuran ve onlarla adeta konuşan bir
Türkmen ermişinden aldığı söylenmektedir. Rivayete göre çevreye zarar
veren karıncaları da, onlarla konuşan ikna eden mübarek zat,
karıncaları yanına toplamakta ve birlikte bir hayat sürmektedir.
Hayatını adeta karıncalarla birlikte geçiren Türkmen ermişine,
vasiyeti üzerine vefatında sonra söz konusu kayanın üzerinde mezar
yapılmış olup, burası zamanla “Karıncalı Dede Türbesi”ne dönüşmüştür.
Orhangazi Zaviyesi [Geyve-Mekece]:
Orhangazi Zaviyesi [Geyve-Mekece]:
Geyve Mekece beldesinde II. Osmanlı padişahı Orhan Gazi tarafında
1324 yılında yaptırılan zaviye, fakir halkın ve yolcuların bedava
yiyip içmesi gibi sosyal amaçla inşa edilmiştir. Zaviye diğer yandan
bölgenin Orhan Gazi'nin padişahlığının ilk yıllarında fethedildiğinin
göstergesidir. Orhan Gazinin bir tuğrası da bulunan zaviyeden,
maalesef günümüze fazla bir şey kalamamıştır.
Samanpazarı Çınarı [Akyazı-Samanpazarı Köyü]:
Samanpazarı Çınarı [Akyazı-Samanpazarı Köyü]:
Akyazı'nın Samanpazarı Köyü’ndeki anıt ağaç, beş asırlık bir çınar
olarak, bölgedeki Müslüman-Türk yerleşiminin nişanesi olarak hayatını
sürdürmektedir.
Yusufbey Çınarı [Taraklı-Yusufbey Mahallesi]:
Yusufbey Çınarı [Taraklı-Yusufbey Mahallesi]:
Taraklı'nın Yusufbey mahallesinde bulunan 7 asırlık çınar,
muhtemeldir ki 1291-1292 yıllarında ilçeyi Osmanlı topraklarına katan
akıncılarının fetih nişanesi olarak diktiği bir eser olarak günümüze
kadar hayatını sürdürmüştür.
Taşoluk Çeşmesi [Kaynarca-Taşoluk Köyü]:
Taşoluk Çeşmesi [Kaynarca-Taşoluk Köyü]:
Kaynarca ilçesi Taşoluk Köyü’nde bulunan tahminen 250 yıllık tarihi
çeşme halen kullanılır vaziyettedir. Kare planlı olan çeşmenin
kitabesinden Hacı Şakir Ağa’nın hayratı olduğu anlaşılmaktadır. Suyu
böbrek ve mide hastalıklarına şifalı olduğu söylenen çeşmenin iki oluğu
bulunmaktadır.
Harmantepe Kalesi [Adapazarı-Harmantepe Köyü]:
Harmantepe Kalesi [Adapazarı-Harmantepe Köyü]:
Adapazarı Harmantepe Köyü’nün kuzeyinde kalan Harmantepe Kalesi küçük
doğal bir tepecik üzerine kurulmuştur. Etrafı sulak ve bataklık alan
iken her iki yanından daha sonra geçirilen kanallar sayesinde
verimli tarım alanlarına dönüştürülmüştür. Kaleye ulaşabilmek için
Küçük Söğütlü’den Akçakamış köyüne giden yoldan sol tarafa ayrılan
tarla yoluna sapmak gerekir. Yağmurlu havalarda ulaşım biraz güç
olmaktadır. Harmantepe Kalesi, Bizans’ın doğu sınırını korumak
amacıyla XII. veya XIII. yüzyılda yapılmış, Sakarya Nehrinin batı
yakası boyunca birbirini gören ileri karakol ve gözetleme kuleleri
niteliği taşıyan savunma yapılarından biridir. Adapazarı, Harmantepe
Köyü 2 pafta, 564 parsel üzerinde yer alan kale, Bursa Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 18.04.1992/2404 sayılı kararı
ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Aşağı
Sakarya havzasında bulunan kaleler arasında günümüze en sağlam
şekliyle ulaşabilmiş kalelerden biridir. Elips şeklinde yuvarlık
planlı olan kale yöresel taşlarla yapılmıştır. Sur duvarlarının
kalınlığı 2 m. yüksekliği 8-10 m. arasında değişmektedir. Ortalama 5 x
5 m. ebatlarında 6 adet burç bulunmaktadır. Burçların alt taraf iç
kısmında, moloz taş ve kireç harçla yapılan dolgu malzemesi içerisine
bağlantıyı sağlamak amacıyla ahşap kalasların ızgara biçiminde
yerleştirildiği tespit edilmiştir. Zamanla bu kalasların çürümesi
sonucu kalas yerleri yuvarlak delikler şeklinde görülmektedir.
Burçların üst kısmında değişik yönlere bakan mazgal delikleri
bulunmaktadır. Kalenin ana giriş kapısı güneyde olmak üzere farklı
yönlerde ve değişik ebatlarda 5 adet yuvarlak kemerli girişi vardır.
Kapıları içten kapatmaya yarayan ahşap sürgülerin sur duvarı içerisine
doğru sürüldüğü delikler mevcuttur. Kapıların kemer kısımları burç ve
sur duvarlarının bazı kısımları doğal tahribat sonucu yıkılmış
olmakla beraber önemli bir bölümü korunmuş olan kale plan verebilecek
durumdadır. Kale içerisi bitki ve ağaçlarla kaplıdır. Gerek mimarı
gerekse taş işçiliği yönünden, bölgemizdeki diğer kalelerle benzer
özellikler taşımaktadır. Bu nitelikleri ile Bizans dönemi yapısı olduğu
anlaşılmaktadır.
Paşalar Kalesi [Geyve-Mekece]:
Paşalar Kalesi [Geyve-Mekece]:
Geyve’den Mekece’ye kadar uzanan Pamukova ve Geyve ovalarını adeta
kuşbakışı gören Paşalar Kalesinin yapım tekniği ve sur duvarlarında
kullanılan geç Roma dönemi mezar stelleri ile mimari parçaların devşirme
malzeme olarak kullanılmış olması Bizans dönemi yapısı olduğunu
göstermektedir. Kuzey ve Güney taraf sur duvarlarının farklı teknikte
yapılmış olması Erken Bizans döneminde yapılan kalenin daha sonra
tahrip olması sonucu Geç Bizans döneminde, yıkılan kısımların yeniden
inşa edildiğini göstermektedir. Sakarya İli Pamukova İlçesi Paşalar
Köyünün kuzey tarafında bulunan sarp bir tepe üzerine kurulmuştur.
Önündeki ovaya hâkim konumda olan bu kaleye Paşalar Köyünden yokuş
yukarı tırmanarak, bir saatlik yaya yolculuğu sonucu çıkılabileceği
gibi, Karapınar-Kadıköy-Bakacak Köyleri istikametinde giden yoldan
sola ayrılarak ormanlık ve taşlık bayırdan yaya yürüyüşle de
ulaşılabilir. Kaletepe diye bilinen bu mevkinin coğrafi yapısına
uygun olarak ana kaya üzerine oturtulan sur duvarları tepenin
etrafını dairesel olarak çevrelemektedir. Surun 2/3’lük kısmı tamamen
tahrip olmuştur. Kuzey ve kuzeybatı tarafta bulunan sur duvarları
iri kesme taşlarla yapılmış, taş sıraları arasında tuğla sıraları
mevcuttur. Bu duvar üzerinde bulunan Geç Roma dönemi mezar stelleri,
sunak parçaları, sütun ve sütun kaideleri ile mimari parçalar
devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Sağlam olarak günümüze
ulaşabilen kısmın sur duvarı boyunca yaklaşık 9-10 m. aralıklarla yer
alan üç adet üçgenimsi çıkıntı vardır. Bu çıkıntıların en kuzeyde
bulunanı üzerinde içerisi beşgen şekilli odacık kalıntısı yer almakta
olup, yan duvarlarının mimari yapısından üstünün tonoz veya kubbe
ile kapatılmış olduğu anlaşılmaktadır. Güney taraftaki sur duvarları
ise farklı yapıdadır. Dış yüzeyleri kabaca düzeltilmiş küçük boyutlu
7-8 sıra taş duvar üzerine tuğla sıraları ile örülmüş bir sur
yapısına sahiptir. Güneybatı tarafta taş duvar üzerine tuğla ile inşa
edilmiş yuvarlak kemerli giriş bulunmaktadır. Güney tarafa doğru
doğal eğimi bulunan kale içerisinde yer yer mimari kalıntılar, kısmen
tahrip olmuş tuğla ile yapılmış kemer ve tonozlar bulunmaktadır. Bu
yapıların mahiyetini tespit edebilmek için kazı yapılması gerekmektedir.
Kale içerisinde defineciler tarafından yapılan çok sayıda kaçak kazı
çukuru mevcuttur. Gerek sur duvarlarında ve gerekse mimari
kalıntılarda kaçak define avcılarının yapmış olduğu tahribat bir
hayli büyüktür.
Kırktepe Tümülüsü [Kaynarca-Kırktepe Köyü]:
Kırktepe Tümülüsü [Kaynarca-Kırktepe Köyü]:
Kaynarca'nın Kırktepe Köyü yakınındaki kırk adet tepeden oluşan
tümülüsler, bölgede Hıristiyanlık öncesi hayat ile ilgili bilgiler
vermektedir. Geçen asırlar içinde çiftçilerin tarımsal faaliyetlerinin
ve doğal şartların sonucu söz konusu kırk adet tümülüs, neredeyse
doğal coğrafya içerisinde belirsiz hale gelmiş bulunmaktadır. Kültür
ve Turizm Bakanlığının resmen kazı yapamadığı tümülüslerde,
çiftçilerin resmi makamlara teslim ettiği lahit mezar kapakları ve
gözyaşı şişeleri vs. bakıldığında MÖ. I. yüzyıl ve MS. I. yüzyılda
bölgede yaşayan Bithynlere ait olduğu sanılmaktadır.
Küçücek Tümülüsü [Akyazı-Küçücek Köyü]:
Küçücek Tümülüsü [Akyazı-Küçücek Köyü]:
Akyazı'ya 7 km. mesafedeki Küçücek Köyü’nde bulunan tümülüsün Roma
dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Küçücek tümülüsünde yapılan kazılar
sonucunda kandiller, kulplu testiler, gözyaşı ve koku şişelerine
rastlanmış, ayrıca altın diadem parçaları ve sikkeler bulunmuştur.
Sikkeye göre MS. II. yüzyılla tarihlendirilen tümülüsün, tonozlu mezar
odası ve dramostan (geçit) oluşmasına bakılarak ise daha erken döneme
ait olabileceği düşünülmektedir.
Teketaban Tümülüsü [Karapürçek-Teketaban Köyü]:
Teketaban Tümülüsü [Karapürçek-Teketaban Köyü]:
Karapürçek'e bağlı Teketaban Köyü, Karadağ eteklerinin ovayla
birleştiği bir coğrafyada yer almaktadır. Sakarya Müzesince Teketaban
Köyiçi mevkiinde yapılan kurtarma kazısı sırasında 40 m. çapında 8
m. yüksekliğinde bir alana ulaşılmıştır. Yapılan kazıda mezar tabanı
ve ahşap kalas izleri ortaya çıkarılmıştır. Semerdam çatılı mezar
odası, 3 m. boyunda 2 m. yüksekliğinde ve 1,14 m genişliğindedir.
Gümüş koku kabının mezar dışında bulunması, tümülüste kaçak kazı
yapıldığını gösterdiğinden, zaman tahmini yapılmasını
zorlaştırmaktaysa da, mezar yapısında ahşap kullanılması Phrygia
tümülüslerini çağrıştırmaktadır.
Tersiye Tümülüsü [Erenler-Küçükesence (Tersiye) Köyü]:
Erenler İlçesi Küçükesence (Tersiye) Köyü Tepecik mevkiinde tarla
sürülürken ortaya çıkan tümülüs, ovadan 3-4 m. yüksekliktedir.
Dikdörtgen şeklinde mezar odası bulunan Tümülüs, mahalli kalkerden
yapılmış olup, üzeri tonozla örtülüdür. Bir gümüş urna, iki gümüş kupa,
iki kulpsuz kandil, altı adet pişmiş toprak koku şişesi ve beş adet
laginus tipi testi ele geçirilmiş olup, ele geçirilen eserler,
kullanılan malzeme ve mimariye bakılarak tümülüs MÖ. I. yüzyıla
tarihlendirilmiştir.
Tersiye Tümülüsü [Erenler-Küçükesence (Tersiye) Köyü]:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder